İşçi sınıfı destanını yazacak! Kızıl Parti kuruldu

İşçi sınıfı destanını yazacak! Kızıl Parti kuruldu

Dünya kapitalizminin dinamikleri, işçi sınıfının da dahil olduğu toplumsal hareketler ve siyasal mücadele yöntemleri, geçmişe kıyasla belirgin farklılıkların yaşandığı yeni bir evrede şekilleniyor. Faşist yükselişin ciddi bir tehdit haline geldiği, bölgesel savaşların, kitlesel göçlerin ve ağır yoksullaşmanın artmasının beklendiği bu dönemde, kuruluş sürecini tamamlamak üzere olan Kızıl Parti’nin kurucuları; içinden geçtiğimiz süreci olağanüstü bir dönem, kendi partilerini ise olağanüstü dönem partisi olarak tanımlıyor.

Parti adına yapılan bu ilk röportajda elbette konuşulacak çok sayıda konu ve yanıtlanması gereken pek çok soru var. Ancak tüm meseleleri bu röportajda ele almak mümkün olmayacak. Kılavuz derginin bir sonraki sayısında ve Kılavuz web sitesinde, bu dört sayfaya sığmayan bölümleri de tamamlamayı planlıyoruz. Bu röportajda, öncelikle Kızıl Parti’nin hangi koşullarda ve neden kurulduğu sorularına yanıt arayacağız.

Sunuş kısmını fazla uzatmadan, sözü partinin kurucularından Beyza Öztürk ve Onur Emre Yağan’a bırakalım…

Kılavuz: Kızıl Parti, Türkiye İşçi Partisi’nden ayrılan çok sayıda devrimcinin, daha önce hiç TİP’li olmamış sosyalistlerle birlikte kurduğu bir parti. Ancak TİP’ten ayrılan üyelerin sayısı oldukça dikkat çekici. Bu kopuşun arkasındaki temel neden neydi? TİP’ten neden ayrıldınız?

Onur Emre Yağan: Ağustos 2024’te, Türkiye İşçi Partisi’nden neden, hangi koşullarda ve hangi gerekçelerle ayrıldığımızı ayrıntılı bir metinle açıklamıştık. Bu konuyu burada sayfalarca yeniden anlatmak için çok yerimiz yok sanırım. İleriki zamanda gerek görülürse daha detaylı ele alırız. 12 Ağustos 2024’te yayımladığımız “Sosyalist Devrimci Siyasete Çağrı” başlıklı uzun metinde, yalnızca TİP’e değil, aynı zamanda onunla birlikte sosyalist siyasetin genel seyrine dair de çeşitli eleştirilerimizi ortaya koyduk. Ayrıca genel siyasal tabloya, kapitalizmin yönelimlerine ve sosyalist mücadelenin ihtiyaçlarına ilişkin bazı ön tespitlerde de bulunduk. Bu metin kılavuz.org.tr sitesinden okunarak sorunuza detaylı bir yanıt alınabilir diye düşünüyorum.

Burada ise kısaca şöyle özetleyebiliriz: Bizim sosyalist siyaset ve sosyalist parti tasavvurumuz ile partiyi son dönemde yöneten ekibin yaklaşımı arasında ciddi bir açı oluşmuştu. Bu yalnızca bir tarz farkı değil, politik ayrımın kendisiydi ve hafife alınabilecek bir boyutta değildi. Birkaç kişinin tüm örgütü belirlediği; sosyal demokrat, parlamentarist ve sosyalist iktidar perspektifinden sıyrılmış bir siyaset çizgisinin hâkim olduğu bir parti pratiği dayatıldı. Oysa biz, sosyalist siyasetin toplumsallaşmasını önceleyen ancak düzen siyasetini karşıya alarak kapitalist düzeni yıkma hedefinden de sapmayan, bu doğrultuda bir kolektif siyaset ve devrimci örgüt yapısının inşa edilmesini savunduk.

Bu da ciddi bir politik ve örgütsel ayrım şüphesiz. Bu durumda, “ayrılık” dediğimiz şey, önce diğer taraf için tercih edilir hâle geldi diyebiliriz. Adım adım daha devrimci olan düşünceyi ve bizim varlığımızı partiden tasfiye etmeye yöneldiler. Bizim eleştirilerimize hak veren başka yüzlerce yoldaşımız ise ya birer birer partiden ayrıldılar ya çeşitli nedenlerle TİP içinde kaldılar ya da sessizleştiler. Benzer eleştiri ve düşüncelere sahip yoldaşlarımızla yollarımızın buluşacağına ise gerçekten inanıyoruz.

Beyza Öztürk ile devam edelim, neden Kızıl Parti, partiyi diğer sol, sosyalist partilerden ayıran noktalar nelerdir diye soralım?

Beyza Öztürk: Bu sorunun yanıtını, dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal koşulları tanımlayarak vermenin doğru olacağını düşünüyorum. Yeni bir dönemin içindeyiz. Üstelik bu dönem, kapitalist iktidarların yönelimlerinin, emek sömürüsü biçimlerinin ve genel olarak siyasetin farklı normlarla şekillendiği; dolayısıyla sosyalist siyasetin de yeni yanıtlar üretmesini gerektiren olağanüstü bir dönemi ifade ediyor. Yakında kamuoyuna da açıklanacak Siyasal Program metnimizde, tüm bu süreci uzun ve detaylı biçimde analiz ettik ve öneriler ile hedeflerimizi de tanımladık.

Bugün dünya, faşist bir irrasyonalizm dalgasıyla tehdit altında. Kapitalist düzeni radikal biçimde dönüştürmeye çalışan ilerici ve sosyalist hareketlere karşı bir siyasi güç ve toplumsal rıza oluşturmak amacıyla; otoriterlik, milliyetçilik, ırkçılık, kadın düşmanlığı, homofobi ve militarizmin baskın olduğu bir siyasal atmosfer toplumlara dayatılıyor.

Faşizm sabit bir fenomen olarak gelişmiyor. Kapitalist kriz ve toplumsal çöküş dönemlerinde, diğer siyasal odaklarla da etkileşim hâlinde, akışkan bir yapı kazanarak yükseliyor. Kapitalizmin genlerine işlemiş açgözlü ve acımasız faşist iktidar pratikleri, her geçen gün daha fazla yaygınlaşıyor.

Biz bu dönemde devrimci sınıf siyasetinin büyük bir ihtiyaç ve çözücü dinamik haline geldiğini düşünüyoruz. Ancak Türkiye’deki sosyalist örgütlerin önemli bir bölümünün, bu ihtiyacın gereğini yerine getirmek yerine, düzen siyasetinin çizdiği sınırlar içinde kısa vadeli başarılarla yetinmeyi tercih ettiğini söyleyebiliriz. Elbette dönemsel kazanımlar önemsiz değil, fakat bu düzeni yıkma iradesiyle, iktidarı hedefleyen mücadele biçimlerinin güçlendirilmesi şart. Kapitalist sistemin kapsamlı saldırılarına ancak toplumsallaşabilen ama aynı zamanda devrimci bir siyaset ve örgüt anlayışıyla karşılık verilebilir.

Düzenin radikal saldırılarına, örneğin CHP’nin belirlediği siyasal zeminde kalarak ya da bir burjuva ideolojisi olan Kemalizm’e sarılarak yanıt verilemez. Bu, sosyalist hareketi küçültecek, devrimci özünü ortadan kaldıracak ve işçi sınıfını sağ partilere mahkûm edecek hayati bir zaafa yol açar. Sosyalist hareketi ulusalcı, reformist ya da parlamentarist bir zeminde inşa etmeye çalışan, CHP veya diğer ulusalcı partilerin yancısı konumuna düşen sol örgütlerle politik-ideolojik bir tartışma yürütmenin ve devrim iddiasını merkeze yerleştiren bir partinin güçlenmesinin zorunluluk haline geldiğini düşünüyoruz. Bakın bugün, burjuva siyasi figürler karşısında, yalnızca Kemalistlere yaranmak hevesiyle diz çöken bir siyaset tarzı, sosyalist siyaset diye yutturulmaya çalışılıyor. Bu tip eğilimlerin yaygınlaşmasını sosyalist sınıf mücadelesi için bir tehlike olarak görüyoruz.

Peki partinin toplumsallaşma dinamiklerini nasıl tanımlıyorsunuz? Parti hangi kesimlere seslenecek?

Elbette bazıları açıklamaya çalıştığımız siyasal duruşun marjinal olduğunu, büyüyemeyeceğini ya da yaygınlaşamayacağını iddia ediyor. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Toplumsallaşmak, ancak saldırı altında olan ve giderek yoksullaşan emekçilerin, kadınların, ekolojik yıkım mağdurlarının, geleceği karartılan gençlerin, kültürel ve ulusal talepleri yok sayılan ezilen halkların, cinsel yönelimleri suç sayılan LGBTİ+ bireylerin ve ırkçılığa maruz kalan diğer kesimlerin taleplerini savunarak; bu kesimleri siyasal alanda temsil ederek ve onları anti-kapitalist mücadelenin öznesi haline getirerek mümkün olacaktır. Bu kesimler, nüfusun çok önemli bir bölümünü oluşturuyor ve tamamı Türkiye’de ve dünyada otoriter-faşist politikaların hedefi konumunda. Gözümüzü bu gerçekliğe dikmek, buna radikal bir siyaset ve mücadele anlayışıyla yanıt üretmek zorundayız.

Kızıl Parti, tam da bu alana devrimci bir siyaset ve mücadele yöntemiyle seslenmek; başka bir deyişle, bu olağanüstü dönemde devrimciliği ayağa kaldırmak üzere, bir olağanüstü dönem partisi olarak kuruluyor da diyebiliriz. Yalnız da değiliz; benzer hedeflere odaklanan, birlikte hareket edebileceğimiz çok sayıda devrimci ve sosyalist kişi ve örgütler de Türkiye’de mevcut. Parti kuruluşuyla birlikte, bu kesimlerle ortak mücadele zeminlerinde buluşmak için gerekli adımları da atacağız.

Röportajın bu ilk bölümünü, geride bıraktığınız kuruluş sürecini konuşarak tamamlayalım. Kuruluş süreci nasıl gelişti? Kızıl Parti’nin mevcut örgütsel ve siyasal varlığı nasıl şekillendi?

Onur Emre Yağan: Yaklaşık sekiz ay süren bir kuruluş sürecini geride bıraktık. Geçtiğimiz Ağustos ve Eylül aylarında örgütsel yapımızı inşa etmeye başladık; hemen ardından ise siyasal bir program belgesi oluşturma ve devrimci, kolektif bir örgütün işleyiş ilkelerini belirleme çalışmalarına başladık. Örgüt içinde yoldaşlarımızla yürüttüğümüz ilk tartışmalar ve taslak metin çalışmaları sonrasında, siyasal program belgemizi yalnızca kendi içimizde değil, dışımızdaki devrimcilerle, aydınlarla ve emek mücadelesinde yer alan, sendikal alanda varlık gösteren dostlarımızla da tartışarak kolektif bir faaliyetin ürünü haline getirdik.

Bahsettiğimiz iki belge için de Ekim ayında başlayan yazım süreci, bu yılın Şubat ayında tamamlandı. Böylece hem Siyasal Program hem de Sosyalist Devrimci Örgüt İşleyiş İlkeleri belgesi taslak hâlini aldı. 12-13 Nisan tarihlerinde gerçekleştireceğimiz kuruluş kongresiyle birlikte bu metinlere son halini verecek ve parti kurullarının seçimlerini yapacağız. Bu kongreyle birlikte partimizin kuruluş sürecinin ilk ve en önemli aşaması tamamlanmış olacak.

Peki, hangi alanlarda faaliyet yürütüyorsunuz ve Türkiye’nin hangi bölgelerinde örgütleriniz var?

Halihazırda Türkiye’nin 25 ilinde ve üç Avrupa ülkesinde örgütümüz ya da belirli sayıda üyemiz bulunuyor. Siyasal süreçlere ve toplumsal eylemlere, bulunduğumuz yerlerde ve gücümüz oranında dahil oluyoruz. Çok sayıda işçi yoldaşımız, birimlerimiz ve komitelerimiz aracılığıyla emek gündemlerini takip ederek eylemlere, grevlere ve direnişlere katılıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı yürütülen mücadelede ise kadın yoldaşlarımız, hem devrimci bir siyasal hat oluşturmak hem de örgütlenmemizi büyütmek amacıyla yoğun bir faaliyet yürütüyor.

Tabii, son direnişlerde de görüldüğü gibi Türkiye’de önümüzdeki dönemde siyasal mücadeleye katılmaya açık ve direnişin öncülüğünü yapan bir gençlik var. Özellikle üniversite öğrencileri bu dinamiğin başında geliyor. Biz de gençlik örgütlenmemizi bu bilinç ve sorumlulukla büyütmek için topyekûn bir seferberlik ilan edeceğiz. Öğrenci yoldaşlarımız ve tüm örgütümüz, Türkiye’de sosyalist mücadelenin devrimci bir perspektifle ayağa kaldırılması için gençlik içerisinde bugüne yanıt veren, hedefli ve sabırlı bir örgütlenme faaliyeti yürütecek.

Bir de sosyalist mücadele ile ekolojik yıkıma karşı Türkiye’nin dört bir yanında aktif olarak sürdürülen ve yeni yeni filizlenen yerel mücadele dinamikleri arasında bir bağ kurulmasının hem bugünün hem de geleceğin mücadelesi açısından çok önemli ve ertelenemez bir görev olduğunun farkındayız. Bu alanda siyaset üretme ve örgütlenme hedefi, bize göre geriye bırakılamaz ve ertelenemez bir öneme sahip. İlk hazırlıklarımızı ve kuruluş kongresi sonrasında yapacağımız planlamaları, bu mücadele alanlarını öncelik haline getirerek oluşturacağız.

Teşekkürler. Son olarak, Kızıl Parti’nin ilk eylem planını da öğrenelim.

Kuruluş Kongresi’nden sonra, her gün bulunduğumuz her yerde; sokaklarda, işçi havzalarında, okullarda ve mahallelerde bir alan faaliyeti yürüteceğiz. Bu faaliyet hem partiyi duyuran hem de 1 Mayıs’a katılımı örgütleyen bir çalışma olacak. Bayraklarımızla, pankartlarımızla, kızıl 1 Mayıs’ta da hep birlikte buluşmak dileğiyle… Teşekkürler.

Röportajımızın devam bölümlerinde, Kızıl Parti’nin siyasal gündemlere ve ideolojik konulara dair görüşlerini konuşacağız. Partinin programı çerçevesinde; kadın mücadelesi, Kürt sorununa yönelik politikası, örgütsel başlıklar — örneğin demokratik merkeziyetçilik anlayışı ve parti tüzüğünde yer alan, yeni sayılabilecek örgütsel işleyiş modelleri — ayrıca seçimlere ve sendikal mücadeleye yaklaşımı; ideolojik mücadelede öne çıkarılacak başlıklar; ekolojik mücadele ile sosyalist mücadele arasında kurulması hedeflenen bağ ve sosyalistlerin birleşik mücadelesine ilişkin değerlendirmeler bu çerçevede ele alacağımız konular arasında yer alacak.

Total
0
Shares
Önceki makale
İşçi sınıfı partileri ile bir araya gelemeyen işçi sınıfı grevde

İşçiler, işçi sınıfı partileriyle neden buluşamıyor?

Sonraki makale

NATO savaşa ve ölüme daha çok kaynak istiyor!

İlgili Gönderiler
Kadınların Çifte Sömürüsüne Son Eşitlik için Sosyalist Mücadele
Devamını oku

Kadınların çifte sömürüsüne son! Eşitlik için sosyalist mücadele

Ev dışında ise kadınlar, ucuz ve güvencesiz işgücü olarak görülür. Böylece kadınlar hem ev içinde hem de ev dışında çifte sömürüye maruz kalır. Günümüzde daha fazla kadın ev dışında çalışıyor, ancak hem evde hem de işte çifte yük altında kalıyor. Bu durum aynı zamanda ev içinde yeniden üretim ve bakım ihtiyacının da tam olarak karşılanamamasına sebep oluyor.