Kapitalizm, Yoksulluk ve İşçi Sınıfının Yaşam Mücadelesi

Kapitalizm, yoksulluk ve işçi sınıfının yaşam mücadelesi

Kapitalist sistem kendini sürdürebilmek için emeği sömürmek ve emekçilerin yarattığı dünyayı küçük bir azınlığın elinde toplamak zorundadır. Sermaye kârını artırırken işçi sınıfı her geçen gün daha yoksullaşmakta ve en temel ihtiyaçları dahi karşılayamamaktadır.

Kapitalist düzen, emekçinin ürettiğine el koyarak yoksulluğu daha da derinleştirmektedir. Verilen ücretler, yapılan zamlar sadece emekçilere hayatta kalacak şekilde gelir getirirken artı değerin büyük kısmı sermayeye yani patronların cebine girmektedir. Asgari ücrete yapılan zammı da buradan ele almak gerekir. Yapılan zam emekçinin sorunlarını kökten çözmüyor. Çünkü asıl sorun ücret ya da zam değil üretim araçlarının emekçilerin elinde mi yoksa sermayenin elinde mi olduğu sorunudur. Üretim araçları işçi sınıfının eline geçmeden bir çözüm sağlanamaz. Bu da ancak sosyalist bir düzende sağlanabilir.

Asgari ücret zammı işçi sınıfı için gerçek bir çözüm mü?

Türkiye’de asgari ücret, milyonlarca aile için tek geçim kaynağı. Ama son yıllarda işçi sınıfının temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hâle geldi. Özellikle ekonomik kriz ve hiç durmadan yükselen enflasyon emekçinin alım gücünü yok etti.

Zamdan önce, Aralık 2024 resmi rakamlarına göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 74 bin 552 TL, açlık sınırı ise 21 bin 83 TL olarak belirlenmişti. Örnek verecek olursak; dört kişilik bir aile sadece kira, elektrik, su ve doğalgaz gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığında beslenme ve diğer başka ihtiyaçlar için neredeyse hiç bütçe kalmıyordu. Ve devamında krediler, kredi kartları gibi seçeneklere mecbur kalan emekçilerin yakasına bir de “legal tefeciler” olan bankalar yapışıyordu.

Gelelim 2025 yılı başında yapılan net asgari ücret zammına. 2025 yılı için net asgari ücret ise yüzde 30’luk bir artışla 22 bin 104 TL’ye yükseltildi. Emeğin karşılığının adil bir şekilde verilmesi ve emekçilerin insanca yaşayabileceği bir ücret alması esastır. Mevcut durumda, asgari ücretin açlık sınırının sadece bin 21 TL üzerinde olması, çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını göstermektedir. Bu durum, emeğin sömürüsünü ve adaletsizliği ortaya koymaktadır.

Sermayenin baskıları genel olarak emekçinin tepkisini azaltmaya yönelik yapılan bir hamledir. Yapılan zam sonrası maliyet artışlarını bahane eden patronlar fiyatları yükseltiyor, patronların yaptığı bu artışlar işçinin cebine uğramadan yine sermayeye geri dönüyor. Bu kısır döngü de emekçilerin sürekli olarak daha fazla sömürülmesinin yollarını açmaya devam ediyor. Yani kapitalist sistemin bu düzenlemelerinin, işçi sınıfının yararından çok sermayenin kendisine hizmet ettiğini açıkça görüyoruz.

İşçi sınıfı için en elzem konu yalnızca maaş artışları olmamalıdır. Sermaye tarafından sömürülmeye karşı kolektif bir mücadeleyi örgütlemek, kapitalizmin karşısına her şeyin eşit dağıtıldığı bir alternatif yaratmak durumundadır.

Dayanışma ve örgütlülük: Mücadelenin anahtarı

Tarih boyunca işçi sınıfı, örgütlü mücadele sayesinde büyük kazanımlar elde etmiştir. Ancak bugün bu mücadeleyi daha geniş bir çerçevede ele almak gerekiyor. Teknolojik ilerlemeler ve kapitalizmin yeni evresi, işçi sınıfının yeni araçlarla ve yöntemlerle dayanışma içerisinde olmasını zorunlu kılmaktadır.

Geçmişte elde edilen kazanımlar, örgütlü mücadelenin önemini ortaya koyarken, günümüzün hızla değişen dünyası bu mücadeleye yeni bir boyut kazandırmıştır. Artık sınıf mücadelesi yalnızca fiziksel alanlarla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda dijital mecralarda da kendini göstermektedir. İşte bu nedenle, geçmişin deneyimlerinden öğrenerek yeni araçları ve stratejileri benimsemek, işçi sınıfının geleceği için kritik bir öneme sahiptir.

Fabrikalardan sokaklara, meydanlardan dijital platformlara kadar her alanda işçilerin haklarını savunmak ve taleplerini dile getirmek için birlik olmak gereklidir. Bu yalnızca yerel değil, aynı zamanda dünya ölçeğinde bir çabanın parçası olmalıdır. Kapitalist düzenin yarattığı eşitsizlikler, sınırları aşan bir sorun olduğundan, çözümü de enternasyonal bir dayanışma ile mümkün olacaktır.

Kapitalizmde işçiler yalnızca ekonomik olarak değil aynı zamanda sosyal ve siyasal olarak da baskı altına alınmaktadır. Sendikaların zayıflatılması, grevlerin yasaklanması, örgütlenme hakkının kısıtlanması işçi sınıfının elini kolunu bağlıyor vaziyettedir. Fakat Paris Komünü’nden Ekim Devrimi’ne kadar tarih bize göstermiştir ki işçi sınıfı kolektif bir mücadele ile örgütlendiğinde yeni bir toplum ve dünya inşa edebilirler. Bu iki örnek günümüzde de hâlâ bizlere yol göstermektedir. Bugün yapılması gereken emekçilerin sınıf bilincini yükseltmek ve örgütlü mücadeleye katılmasını sağlamaktır. İşçiler, fabrikalarda, sokaklarda, meydanlarda sermaye düzenine karşı dayanışma içerisinde bir mücadele sürdürmelidir. Kapitalizmin sunduğu yoksulluk ve adaletsizlik düzenine karşı adil ve insanca bir yaşamın mümkün olduğunu her alanda haykırmalıdır.

Yapılan asgari ücret zammı bir lütuf gibi gösterilmeye çalışılsa da aslında patronların ellerinde büyüyen bir manipülasyon aracıdır. Bu manipülasyon tuzağına düşülmemelidir. Bunun yerine cesaret ve bilinçle hep bir adım ileri giderek mücadeleyi, dayanışmayı, sermaye ve sömürü düzenine karşı birleşilmelidir. Bu sömürüyü yıkacak olan da işçi sınıfının kendisidir. Bu bir tercih gibi görülebilir fakat bu bir zorunluluktur.

Bugün mücadeleyi göğüsleyebilmek, sosyalizmin kızıl bayrağını en yukarıya çekmek için uğraş vermek, yarın insanca bir yaşamın temelini atmak demektir.

Unutulmamalıdır ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!

Total
0
Shares
Önceki makale
Zeytin savunucuları

Çorba yasa teklifi ne anlatıyor?

Sonraki makale
Kürt Sorununun Çözümü Devletin Niyeti Var mı

Kürt sorununun çözümü: Devletin niyeti var mı?

İlgili Gönderiler
İşçi Sınıfının İktidarı için Kılavuz
Devamını oku

İşçi sınıfının iktidarı için Kılavuz

İşçi sınıfı, mavi-beyaz yaka gibi yapay ayrımları aşarak politik bir güç olarak siyaset sahnesinde yer almalıdır. Zengin bir azınlığın çıkarı için değil, milyonlarca emekçinin barınma, beslenme, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için siyaset yapılmalıdır.