Kılavuz Bülten; haftalık gelişmeleri, gözden kaçanları, emekçilerin gündemlerini yorumluyor ve sizlerle buluşturuyor.
Bu haftanın bülteninde geçtiğimiz haftanın işçi direnişlerinin yanı sıra Meclis’te çözüm sürecini yürütmek üzere kurulan komisyonun ilk toplantısında konuşulanlar, Suriye’de rant arayan Beşli Çete ve İsrail’in Gazze’yi işgal planı konu ediliyor. Ayrıca Kılavuz’da bu hafta çıkan yazıları bültende bulabilirsiniz.
Yorum ve önerilerinizi de bizimle paylaşabilir, bültenin gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.
Haftanın işçi direnişleri

İstanbul/Esenyurt – Kötü çalışma koşullarına karşı direnişe başlayan HepsiJet işçileri İstanbul Şişli’deki Hepsiburada Genel Merkezi’nin önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. İşçiler ‘’HepsiJet işçisi köle değildir!’’ sloganları atarak basın açıklamasını gerçekleştirdi.
İzmit/Dilovası – Birleşik Metal-İş sendikasına üye oldukları için işten atılan Omsa Metal işçileri, bir aydır direniyor!
Kocaeli – İşverenin yalnızca yüzde 30’luk zam teklifine karşı direnişe başlayan Petrol-İş’te örgütlü 240 Gübretaş işçisinin direnişi 36. gününde.
Adana & Mersin – Petrol-İş üyesi Toros Tarım işçilerinin direnişi 81. gününde kararlılıkla devam ediyor!
Ankara – Kamu Çerçeve Protokolü dayatmasına rağmen, ODTÜ işçileri toplu iş sözleşmesi masasının kurulması için adil ücret ve insanca yaşam talepleriyle greve çıktı.
Dersim – Peri Tekstil’de 17 kadın işçi, BİRTEK-SEN üyesi oldukları için işten atıldı. İşçiler bir haftadır direnişte!
İzmir/Çiğli – Norm fabrikalarında çalışan işçilerin düşük zam teklifine karşı başlattıkları direnişten sonra fabrika yönetimi işçi kıyımına başladı. Direnen işçiler yenilmezler!
İzmir/Gaziemir – TEKSİF Sendikası’na üye olduktan sonra işten atılan DİGEL Tekstil işçilerinin direnişi 205. günü geride bıraktı.
İzmir/Menemen – TİS sürecinde insanca yaşamaya yetecek düzeyde ücret taleplerini kabul ettirmek için greve çıkan TPI işçilerinin direnişi 89. günü geride bıraktı.
İzmir/Dikili – TİS hakkı kazandığı halde sözleşme hakkı elinden alınmak istenen BTO Sen üyesi Queen Tarım işçilerinin haklı direnişi 38. gününde.
İzmir/Kemalpaşa – Sendikal hakları gasp edilen Petrol-İş üyesi Temel Conta işçilerinin direnişi kararlılıkla devam ediyor.
Amasya/Merzifon – GM Teknik Cam Endüstri ve Ticaret A.Ş.’ye ait fabrikada çalışan Kristal-İş üyesi işçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için 18 Temmuz’dan bu yana grevde.
“Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmaya başladı

Yeni çözüm sürecini yönlendirmesi için Meclis’te kurulan komisyon, bu hafta ilk kez toplandı. Komisyonun açılış konuşması Numan Kurtulmuş tarafından yapılırken, komisyonun adı da açılış toplantısında belirlendi. Belirlenen ismiyle, “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”, ilşk toplantısında tüm temsilcilerin komisyondan beklentilerini yansıtan konuşmalarla sürdü.
Numan Kurtulmuş’un yaptığı açılış konuşmasında, komisyonun görevini, “barışı kalıcılaştıracak yasal düzenlemelerin önerilmesi” ve Meclis’e raporlar, analizler ve öneriler yoluyla yöntem sunmak olarak tanımladı. Komisyon çalışmalarına dair “şeffaflık” vurgusu yapılsa da kamuoyunun bilgilendirilmesinin yalnızca Meclis Başkanlığı tarafından yürütüleceğinin vurgulanması, sürece dair kimi düşünceleri veya tartışmaları, ancak komisyon katılımcılarından elde edilen kulis bilgilerinden öğrenebileceğimizi düşündürüyor.
Kurtulmuş’un konuşmasında, komisyonun çalışmasına dair çizilen çerçevede dikkate değer kısım, çalışmaların kapsayıcı biçimde yapılacağının açıklanması oldu. “Kanaat önderleri, üniversiteler, hukuk camiası ve sivil toplum kuruluşlarının” katkılarının alınacağının taahhüt edilmesi, ilerleyen süreçte, komisyon toplantılarına Meclis dışından katılımların da olacağı şeklinde yorumlanabilir.
“İç cephe” söylemine de değinilen ve güvenlikçi bakış açısının hâlâ hissedilebildiği açılış konuşmasında, “Demokratik, çoğulcu ve herkesin kendisine ait hissettiği bir Türkiye’yi hep birlikte, büyük bir çabayla inşa edeceğiz” denilse de bu şimdilik bir temenniden öteye gitmiyor. İktidar, faşist uygulamalardan geri adım atmadığı gibi, her geçen gün bu uygulamalara bir yenisini ekliyor, hakkında Anayasa Mahkemesi kararı bulunan siyasi tutuklularla ilgili dahi adım atmıyor. İktidarın tavrı değişmezse, sürecin ne kadar kapsayıcı ve çoğulcu biçimde ilerleyeceği oldukça şüpheli.
Komisyonda DEM Parti ve CHP’nin yanı sıra TİP ve EMEP temsilcilerinin vurguladığı noktalar, çözümün gelişmesi için sistemin bir bütün olarak demokratikleştirilmesi için çalışma yapılması gerektiğine yönelikti. Kayyum uygulamalarının sona ermesi; Anayasa Mahkemesi, hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla haklarının ihlal edildiği tespit edilen tutuklu siyasilerin tahliye edilmesi dile getirilen taleplerin başında geliyor. Ayrıca, sürecin muhatabı olan Abdullah Öcalan’a umut hakkının tanınması ve komisyon çalışmalarına katkı sunacağı çalışma koşullarının oluşturulması da DEM Parti tarafından dile getirildi.
Şeffaflık ilkesi, dile getirilmiş ve komisyona kabul ettirilmiş olsa da komisyonun ikinci toplantısında gizlilik kararı alınması, özellikle sosyalistlerin tutumuyla ilgili tartışma yarattı. İkinci toplantının konusu; MİT Başkanı İbrahim Kalın, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın istihbarat, savunma ve güvenlik alanlarında yapacağı sunumlardı. Bu toplantıya özel olarak gizlilik kararı, oy birliğiyle alındı ve tüm konuşmaların tutanak altına alınması toplantının tutanaklarının 10 yıl boyunca gizli kalması kararlaştırıldı.
Kararın oy birliğiyle alınması, elbette sosyalistlerin de bu karara onay verdiği anlamına geliyor. Kısıtlı sayıda bulunan sosyalist temsilcilerin itirazları sonucu değiştirmeyecek olsa da sosyalistlerin ilkesel bir tavır olarak gizliliğe karşı çıkması, makul bir beklenti olarak değerlendirilebilir. Ancak bu tutumun alınmamış olmasının, tüm komisyon üyelerinin iktidarın planlarına angaje olduğu şeklinde yorumlanması yanlış olacaktır. Çünkü daha komisyonun kurulma çalışmalarından itibaren iktidarın, salt çoğunlukla karar alınması, komisyonun “terörsüz Türkiye” söylemi etrafında kurulması gibi birçok isteği, muhalefetin ısrarlı tutumu sonucunda değiştirildi.
Gizlilikle alakalı tartışmalar da dahil olmak üzere sürecin aksayan yanı, barış ve demokratik dönüşüm taleplerinin somut ve içi doldurulmuş şekilde toplumsal bir mücadelenin konusu hâline getirilememiş olmasıdır. Kürt siyaseti dahil olmak üzere, demokratik ve devrimci muhalefet, bu süreci yönetecek organ olarak Meclis’in rolünü merkeze alıyor, taleplerin toplumsallaştırılacağı ve tüm toplumda karşılık bulacağı bir mücadele hattının örülmesi konusunu ise geri plana atıyor. Oysaki halkların tüm ulusal haklarıyla birlikte eşitliğini ve bir arada yaşamı kuracak olan, yalnızca emekçi halkların özne olacağı birleşik bir iradedir.
Beşli Çete Suriye’de rant peşinde

Suriye’de Şam Uluslararası Havalimanı’nın geliştirilmesi ve kapasitesinin artırılması için Katarlı UCC Holding, Cengiz İnşaat, Kalyon İnşaat, TAV İnşaat ve ABD’li varlık şirketi USA LLC ile Suriye Havacılık Otoritesi arasında 4 milyar dolar tutarında bir anlaşma imzalandı. Türkiye’de özellikle AKP’li yıllarda rant kaynağı olan ve müteahhitleri ihya eden yap-işlet-devret modeli ile yürütülecek olan projede sekiz yıl sonunda 31 milyon yolcu hedefi konuldu. Türkiye’den aşina olduğumuz üzere, bu hedefin altında kalınması durumunda da inşaat firmaları “yolcu garantisi” kapsamında ödeme alacak.
Cengiz ve Kalyon’un dahil olduğu benzeri bir konsorsiyum, mayıs ayında Şam’la enerji alanında 7 milyar dolarlık anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşmalar, uluslararası tekellerin Suriye’yi yağmalama arzusunu gösterirken, bu tekellerin siyasi temsilcisi olarak görev yapan kapitalist devletlerin de Suriye’nin yeniden inşasına duydukları ilgiyi ve aralarında yaşadıkları gerginlikleri açıklıyor.
Katar’ın başını çektiği ve Türkiyeli tekellerin de ortak olduğu ortaklıklar, Türkiye-Katar ekseninde Colani (Ahmed Şara) liderliğinde HTŞ iktidarının desteklendiği siyasi projeyle paralel ilerliyor. Bu paralellik, Türkiye kapitalizminin bölgeye yayılma arzusundan kaynaklanıyor. “Millî güvenlik” ve “iç cephe” söylemlerinin gerisinde, iktidarın, toplumu Türkiye sermaye sınıfının çıkarları çevresinde bir araya getirme amacı yatıyor. Bu amaç doğrultusunda, Rojava olarak bilinen Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi dağıtılır ve Colani’nin iktidarı tüm Suriye’de tesis edilebilirse, Türkiye sermayesi petrol hatlarından yeni yatırım alanları oluşturacak olan altyapı ihtiyacına kadar her alana yayılabilecek.
Türkiye-Katar ekseniyle İsrail arasındaki çıkar çatışmasının, “güvenlik” perdesi arkasına gizlenen bu esas dinamiği olan kapitalistlerin kâr arayışı, aynı zamanda askerî ve politik çatışmalara da zemin hazırlıyor. Böyle bir zeminde büyüyen çatışmaların karşısında, halklar arasında eşitliği, birliği ve barışı esas alan savaş karşıtı bir mücadelenin, dış tehditlere değil, doğrudan kendi kapitalist iktidarlarımıza yönelik olarak büyütülmeli. Bölgeyi yok oluşa sürükleyecek yağmacılığın ancak bu şekilde engellenebileceği bilinmelidir.
İsrail’de kabine, Gazze’yi işgal planını onayladı

İsrail, Gazze’de işgali genişletmek ve kalıcılaştırmak için yeni bir planı devreye sokmaya hazırlanıyor. Bu plan, İsrail’in Gazze’yi işgal ederek orada yeni bir yönetim kurmasını içeriyor. İsrail, Gazze Şeridi’nin merkezi Gazze şehrini işgal etme planını, “işgal” değil “kontrol” diye adlandırıyor. Yetkililerin aktardıklarına göre bu, uluslararası hukukun işgalci güçlere yüklediği sorumluluklardan kaçmak için alınmış bilinçli bir karar. Uluslararası hukuk, “resmî olarak” işgalci olan ülkelere, işgal ettiği topraklardaki insanların insani ihtiyaçlarını karşılamak gibi sorumluluklar yüklüyor. İsrail, bundan kaçıyor.
İsrail’in işgal planının hedefleri ise şöyle: Hamas’ın yok edilmesi, rehinelerin kurtarılması, Gazze’nin silahsızlandırılması, Gazze’de İsrail’in tam güvenlik kontrolünün sağlanması, Hamas’a veya Batı Şeria’daki Filistin yönetimine bağlı olmayan bir sivil yönetimin kurulması. Plan dahilinde İsrail, Gazzeli sivillere, iki ay içinde evlerini terk etmelerini söylüyor. Bu sürenin sonunda ise sözde “Hamas’a karşı” kara operasyonu başlatılacak.
İşgal ve Gazze’yi Filistinlilerden arındırma planı, iktidarını devam ettirmesini soykırıma borçlu Netanyahu ile birlikte aşırı sağçı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Savunma Bakanı Bezalel Smotrich gibi siyasetçiler tarafından destekleniyor. Ancak işgal planı, ciddi bir muhalefetle de karşı karşıya. Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir; işgalin daha fazla asker ölümüyle sonuçlanacağı, yaşadığı düşünülen 20 kadar rehinenin yaşamını tehlikeye atacağı ve operasyonun yıllar süreceği fikriyle plana eleştirilerde bulunuyor. Aynı zamanda, rehinelerin aileleri de rehinelerin yaşamlarını tehlikeye atacağı için bu plana karşı.
Netanyahu iktidarı, işgal planıyla alakalı yalnızca içeride bir muhalefetle karşı karşıya kalmıyor. Bu plan, aynı zamanda İsrail’in zaten yıpranmış olan uluslararası meşruiyetini daha da aşındırabilir. Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, İsrail hükümetinin kararını yanlış bulduğunu belirtirken, iki devletli çözümün görüşüleceği bir ateşkese çağrı yaptı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu üyesi Volker Türk, İsrail’in işgal planının Uluslararası Adalet Divanı’nın Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını tanıyan kararlarına aykırı bulduğunu söyledi.
En şaşırtıcı çıkış ise Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in, işgal planı sürdüğü müddetçe İsrail’e silah ihracatının durdurulacağını ifade etmesiydi. Almanya, 7 Ekim 2023’ten bu yana İsraile’e tam 564 milyon dolar değerinde askerî ekipman gönderdi.
Hamas da işgal planına yönelik açıklamasında, yeni bir savaş suçunun işleneceğine dikkat çekti, “bu suç macerası İsrail’e pahalıya mal olacak ve kolay bir yolculuk olmayacak” diyerek Siyonist iktidarı uyardı. Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in ifade ettiği çekinceler, Hamas’ın açıklamasında da kendine yer buluyor. Gazze’ye yönelik bir kara operasyonu, İsrail ordusunun ciddi kayıplar vermesiyle sonuçlanabilir.
Aksa Tufanı sonrası İsrail’in soykırım operasyonlarının hedefi olan “Hamas’ın bitirilmesi” başarılamadığı gibi, başarılamadıkça savaşın ve soykırımın dozu daha da yükseltiliyor. Aynı zamanda, yolsuzluk gibi iddialarla suçlanan ve İsrail’de toplumun geniş kesimlerinin desteğini almakta zorlanan Netanyahu, savaş biterse kendi iktidarının sona ereceğinin de farkında. O yüzden, hiçbir hedefi başarılamayan, Gazze’de direnişi bitiremeyen soykırımı daha da genişletmeyi hedefliyor.
İsrail, uluslararası çapta ortaya çıkan itirazla birlikte meşruiyetini yitiriyor. Kendisinin sadık dostları olan Batılı emperyalistler dahi İsrail’e karşı, etkisiz de olsa itirazlar yöneltiyor. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin İsrail’e vermiş olduğu destek, toplum içinde tepkiyle karşılanıyor. Bu tepkinin yarattığı baskıyla bu ülkeler, giderek daha yüksek sesle İsrail’in yarattığı soykırıma itirazlarını dile getiriyorlar. Siyonist iktidarın yıkım planları, İsrail toplumunun itirazlarıyla karşılaştığı gibi, uluslararası alanda da İsrail’in giderek daha fazla izole olmasıyla sonuçlanabilir. Varlığını borçlu olduğu Batılı emperyalistlerle arasının açılması ise İsrail iç siyasetindeki gerginliği artıracaktır.
Kılavuz‘da bu hafta

İktidar ve sermaye eliyle büyütülen çocuk işçiliği – Berke Aslan & Deniz Çelik (Kılavuz Forum)
Bu politikaların en ağır bedelini çocuklar ödüyor. Türkiye’de 2025’in ilk altı ayında en az 30 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Son 12 yılda bu sayı en az 770’e ulaştı. Önlenebilir iş kazalarında yaşamını yitirmeyen binlerce çocuk ise ya sakatlanıyor ya da yaralanıyor. TÜİK verilerine göre, 15-17 yaş arasındaki her dört çocuktan biri çalışıyor. Bu çocuklar sendikal haklardan yoksun, güvencesiz, baskıya açık koşullarda çalışıyor.
Zorunlu eğitimin piyasa odaklı düzenlenmesi sadece çocuk işçiliğini değil, çocuk yaşta evlilikleri de artırıyor. 2024 yılının verilerine göre, 9 bin 354 kız çocuğu evlendirildi. Eğitim sisteminin gerici dönüşümüyle birlikte özellikle kız çocuklarının okullaşma oranı düşüyor; birçok kız çocuğu, çocuk işçi olmanın yanı sıra çocuk gelin hâline gelme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.










