7 Ekim 2023’te Hamas’ın Aksa Tufanı hareketi ile başlayan ve geçtiğimiz günlerde imzalanan ateşkes ile bir süredir suların “durulduğu” bir sürecin içerisindeyiz. Yaklaşık 15 ay süren sıcak savaş, bölgede bir daha geri dönülemeyecek bir dizi köklü değişikliğe yol açtı. Bunların şüphesiz ki en büyük ve beklenmedik olanı Esad’ın yenilgisiydi.
Yine geçtiğimiz günlerde “Geçiş Hükümeti”nin yeni cumhurbaşkanı, Ahmed Hüseyin eş-Şara ya da “eskiden” bilinen adıyla Colani oldu. Bu yazıda Colani ve HTŞ’nin kim olduğunu, nelerle suçlandığını ve geçmişini yazmamız maalesef mümkün değil çünkü kendisinin karanlık geçmişini ve suçlarını yazmaya kalkarsak bütün dergiyi ona ayırmamız gerekebilir. Sadece HTŞ iktidara geldikten sonra yaşanan Alevi katliamlarına göz atmak bile konuyu hiç bilmeyenlerin kafasında bir resim oluşmasına yardımcı olur.
Emperyalizmin bütün aktörleri tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanan yeni iktidarı, tabii ki ABD/İsrail’den bağımsız düşünemeyiz. Daha Colani’nin başına konan ödül kaldırılmadan kendisiyle görüşüp pozlar veren dışişleri bakanlarını, onunla röportaj yapan “çok” önemli gazeteleri ve HTŞ’nin üst düzey yetkililerinin İsrail ile görüştükten sonra yaptıkları açıklamaları görünce de aslında bu “büyük” muhaliflerin kimin düzenini tahsis etmek için orada olduklarını anlıyoruz.
Bu yazının kaleme alındığı tarihlerde, çok önemli iki görüşme yaşandı. Birincisi Colani’nin cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan’ı ziyareti, ikincisi ise Netanyahu/Trump görüşmesi. Erdoğan-Colani görüşmesinin konu başlıkları ekonomik iş birliği, yeniden yapılanma ve bölgedeki istikrarı korumak üzerineydi. Yani AKP, “yeni” Suriye’deki en önemli söz sahiplerinden biri olmak ve pastadan payını almak istiyor. Aynı günlerde yapılan diğer görüşmeden sonra ise Trump, Gazze’nin boşaltılması gerektiğini, güvenli olmadığını söyledi ve Mısır ile Ürdün’ün kapılarını Filistinlilere açacağını düşündüğünü söyledi. Bu gelişmeler, ABD’nin Orta Doğu’da İsrail merkezli yeni bir güvenlik ve nüfuz düzeni inşa etmeye çalıştığını, bölgedeki aktörlerin tümünü de bu plan doğrultusunda konumlandırmak istediğini gösteriyor.
Neredeyse bir buçuk yıl süren savaşta, özellikle Hizbullah ve Filistin’deki direniş örgütleri çok büyük kayıplar verse de Direniş Ekseni’nin varlığı ABD ve İsrail için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Direniş Ekseni için kuşkusuz en önemli ülkelerden birisi de Suriye’ydi çünkü İran’ın Lübnan ve Filistin ile olan tek kara bağlantısı bu ülkeydi. Suriye’deki rejim değişikliği, Direniş Ekseni’nin kara lojistiğinin tamamen kesilmesine yol açtı. Esad’ın gidişinin ilk günlerinde İsrail, Golan Tepeleri’nden başlayarak Şam’a kadar girdi ve “eski”den kalan stratejik öneme sahip tüm askeri ve teknolojik noktaları yok etti.
ABD’nin daha önce Afganistan, Irak ve Suriye’de denediği kanlı savaş politikalarının bir işe yaramadığını, kontrolünden çıkan Taliban, IŞİD gibi örgütlerin stratejisine daha büyük zararlar verdiğini biliyoruz. Tabii ki, Suriye’deki yeni rejimi ve Filistin’deki ateşkesi bundan bağımsız düşünemeyiz. ABD için Orta Doğu’daki en önemli iki unsurun İran’ın hareket alanını kısıtlamak ve ticaret yollarını, enerji kaynaklarını, stratejik bölgeleri sorun çıkmadan elinin altında tutmak olduğunu söyleyebiliriz. Trump’ın Orta Doğu’dan askeri gücün bir kısmını çekmesi ve çok yakın vakitlerde ateşkesin imzalanması da aslında buraya denk düşüyor.
Ateşkesin Trump’ın Orta Doğu’da tahsis etmek istediği yeni düzenin inşası için önemli olduğunu söyledik fakat tabii ki bu tek sebep değil. Kazanılmış bir savaş, işgal edilmiş bir Filistin, yok edilmiş bir Lübnan dolayısıyla kan kaybetmiş bir İran, yani etrafında hiçbir tehdit kalmayan güvenli İsrail tabii ki Amerika’nın daha çok işine yarardı, ancak İsrail arkasına aldığı onca güce rağmen 15 ayın sonunda bu savaşı kazanamadı.
Yemen’in İsrail’i destekleyen ülke bayraklarına sahip hiçbir geminin Süveyş Kanalı’nı kullanamayacağını açıklaması ve saldıları düzenlemesi sonucunda, ticari gemiler Ümit Burnu’nu kullanmak zorunda kaldı ve bu küresel tedarik zincirinde büyük bir kaymaya sebep oldu. Lübnan Hizbullahı ne kadar büyük kayıplar verse de, kara savaşında İsrail’in beklediğinden çok daha fazla direndi ve büyük kayıplara yol açtı. Filistin halkı soykırıma, her gün üstüne yağan onlarca bombaya rağmen direnişten bir gün bile geri adım atmadı ve Netanyahu’nun aylardır kabul etmeyeceğini söylediği şartları kabul etmesine sebep oldu. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bir halk bize direnişin eninde sonunda zafere ulaşacağını gösterdi! Tepelerden sis kalktı ve direnen Filistin halkı kazandı.