Trump’ın “Barış Planı” Gazze’de Barışı Sağlar mı

Trump’ın “Barış Planı” Gazze’de barışı sağlar mı?

Kılavuz Bülten; haftalık gelişmeleri, gözden kaçanları, emekçilerin gündemlerini yorumluyor ve sizlerle buluşturuyor.

Bu haftanın bülteninde geçtiğimiz haftanın işçi direnişlerinin yanı sıra Trump’ın Gazze’ye dönük “barış planı”, Meclis açılışında fotoğraf tartışması ve Küresel Sumud Filosu’na dönük saldırı konu ediliyor. Ayrıca Kılavuz’da bu hafta çıkan yazıları bültende bulabilirsiniz.

Yorum ve önerilerinizi de bizimle paylaşabilir, bültenin gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.

Haftanın işçi direnişleri

Haftanın işçi direnişleri

İstanbul/Kadıköy – Atatürk Havalimanı Kargo Bölümü’nde çalışan İnşaat-İş Sendikası üyesi işçiler, yaşanan hak gasplarına karşı 7 Ekim Salı günü basın açıklaması gerçekleştirecek.

Ankara – 30 gündür grevde olan Tapeten Mensucat fabrikası işçileri insanca yaşam ve örgütlenme haklarından vazgeçmiyor.

Kocaeli – SAG Hidrolik’te Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin hukuksuz şekilde işten atılan arkadaşlarının işe geri iadesi ve sendikal haklarının tanınması için başlattıkları direniş kararlılıkla devam ediyor.

İzmir/Buca – TİS hakları üzerinden verilmesi gereken beş aylık ödemeyi alamayan Buca Belediyesi’nde çalışan memurlar, iş bırakarak belediye binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

İzmir/Gaziemir – DIGEL Tekstil’de sendikal haklarını kullandıkları için işten çıkarılan emekçilerin başlattıkları direniş 260. gününde.

İzmir/Menemen – Fabrikalarının XCS Composites’e devredilmesinin ardından greve devam eden TPI işçileri grevlerinin 142. gününde Konak SGK İzmir İl Müdürlüğü binası önünde toplanarak basın açıklaması gerçekleştirdi.

İzmir/Kemalpaşa – Temel Conta işçilerinin haklı direnişi 300. güne ulaştı.

Artvin – Şavşat Belediyesi’nde çalışan Belediye-İş Sendikası üyesi işçiler 44 gündür işten çıkarmalara karşı direniyor.

Trump’ın “Barış Planı” Gazze’de barışı sağlar mı?

Trump’ın “Barış Planı” Gazze’de Barışı Sağlar mı_ 1

29 Eylül’de Washnigton’da gerçekleşen Netanyahu-Trump görüşmesinin ardından Gazze’de 20 maddeli “barış planı” imzalandı. Anlaşma, ortak düzenlenen bir basın toplantısında duyuruldu ve anlaşmaya Hamas başta olmak üzere Filistinli direniş örgütlerinin vereceği cevap beklenmeye başlandı. Türkiye ve birçok Arap ülkesi, anlaşmaya desteğini açıklarken Erdoğan, X hesabından yayınladığı mesajla, Trump yönetimini “gösterdiği çaba ve liderlik” için tebrik etti. Hamas’ın pazar günü akşam saatlerine kadar anlaşmaya dönük cevabını iletmesi beklenirken, İran’a yakın bir başka Filistinli örgüt olan İslami Cihat, anlaşmayı reddettiğini açıkladı.

20 maddede neler var?

Hamas’ın anlaşmayı kabul etmesi hâlinde; İsrail askerleri Gazze’den çekilecek ve Gazze Şeridi’ndeki eski pozisyonlarına dönecek, Gazze “terörden arındırılmış” bir bölge hâline getirilecek, canlı olsa da olmasa da Hamas’ın elindeki tüm esirler teslim edilecek ve bunun ardından İsrail 250 müebbet tutsağı ve 7 Ekim saldırısından sonra tutuklanan 1.700 Gazzeliyi serbest bırakacak, silah bırakarak bu planın çizdiği sınırlar içinde yaşamayı kabul eden Hamas üyeleri affedilecek. Anlaşmanın başka bir maddesinde yazıldığı üzere, Gazze’ye insani yardım sağlanacak. Bu maddeyle, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı bir şekilde insani yardımı engellediği kabul edilmiş oluyor.

Anlaşmayla Filistinlilerin iradesi gasp edilecek. Geçici bir yönetim olarak görev yapması planlanan “Barış Kurulu”, ABD Başkanı Donald Trump ve eski Birleşik Krallık Başbakanı Tony Blair tarafından yönetilecek ve Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi, ancak kendisinden istenen reformları gerçekleştirdikten sonra yönetimi devralabilecek. Hamas’ın ve diğer silahlı örgütlerin yönetimde yer almasına ise izin verilmeyecek ve tüneller dahil olmak üzere direnişin tüm altyapısı yok edilecek. Bu kurulun kontrolünde Gazze’nin yeniden inşası, Gazze’yi bir ticaret merkezi hâline getirecek şekilde ilerletilecek. Trump’ın Gazze’yi bir tatil beldesi yapma planından yalnızca kısmen farklı olarak, Gazzeliler şehri terk etmeye zorlanmayacak. Yani Filistinliler, barınacakları koşulların tek tek ortadan kaldırıldığı koşullarda Gazze’de yaşama hakkına sahip olacaklar!

ABD’nin kontrolünde, onun bölgedeki ortaklarıyla birlikte Uluslararası İstikrar Gücü (ISF), Gazze’de askerî güvenliği sağlayacak. İsrail ve Mısır, Gazze Şeridi’nin güvenliğini sağlarken, görev almak üzere Filistinli bir polis gücü oluşturacaklar. Bu polis gücüne dahil olan Filistinliler ise hiç şüphe yok ki İsrail’in işbirlikçilerinden oluşacak. İsrail, ancak ISF Gazze’de hâkimiyet kurduktan sonra güçlerini geri çekecek. Bu geri çekilme kademeli biçimde gerçekleşecek olsa da daha önce olduğu gibi İsrail’in keyfî bahanelerle işgale devam etmesi de hayli olası.

Gazze’nin ABD kontrolündeki yeniden yapılanması tamamlandıktan ve Filistin Yönetimi, kendisinden istenen reform programını uyguladıktan sonra, Filistinlilerin kaderini tayin etme hakları teslim edilecek. Yani Filistinlilere devlet kurma hakkı, ancak bu devletin temelini oluşturabilecek yegâne güç olan direniş tasfiye edildikten ve Filistinliler devlet kuramayacak şekilde iradesizleştirildikten sonra tanınacak!

Gazze “Barış Planı”na kim ne dedi?

“Barış planı” olarak açıklanan 20 maddelik anlaşma, İsrail’in savaş yoluyla başaramadıklarını, ABD’nin yaptırım gücünü arkasına alarak Orta Doğu’daki devletlere kabul ettirmek ve Filistin’deki direnişi teslim almak amacını taşıyor. İsrail’in yürüttüğü soykırıma karşı somut adımlar atmasalar da uluslararası alanda Gazze’nin Filistinlilerden arındırılmasına karşı çıkan Türkiye, Mısır, Ürdün gibi devletler, anlaşmaya desteklerini sunuyor. Bu da dünyanın dört bir tarafında Filistin halkının yanında duran büyük kamuoyunun baskısıyla yalnızlaşmakta olan İsrail’e karşın, direnişin diplomatik anlamda yalnızlaşmasına sebep olacaktır. Yani anlaşmanın uluslararası destekle uygulanması, Filistinlilerin direnişini tarihe gömmek anlamına gelebilir.

Hamas, yayınladığı açıklamada anlaşmaya kökten itiraz etmese ve sahada gerekli koşulların oluşturulması hâlinde rehineleri teslim etmeyi kabul etse de planın revize edilmesini talep ediyor. Hamas’ın temel itirazı ise anlaşmanın ilerlemesinin önünde engel oluşturabilir. Bu itiraz, Gazze’de kurulacak uluslararası yönetime ilişkin. Hamas’ın açıklamasında şöyle deniyor, “Hareket ayrıca Gazze Şeridi’nin yönetimini, Filistinlilerin ortak mutabakatına ve Arap/İslam dünyasının desteğine dayanan, teknokratlardan oluşan bağımsız bir Filistinli kurula devretmeyi kabul ettiğini yineler.” Eğer Gazze’de Filistin ulusunun temsil edileceği bir düzenleme yapılmazsa, Hamas anlaşmayı kabul etmeyebilir. İsrail ise Hamas’ın şerhini, kendi imzaladığı anlaşmayı tanımayıp işgali ve soykırımı sürdürmenin bahanesi olarak görebilir.

Ne olacak?

Filistinlilerin direnişini tarihe gömme amacını taşıyan “Barış Planı”, Gazze’yi yaşanmaz hâle getiren soykırımı bir müddet hafifletebilir. Ancak anlaşmanın maddeleri ve daha da önemlisi ruhu, Filistinlilerin bölgeden çıkarılacağı ve zaman içerisinde bölgenin Filistinlilerden arındırılacağı bir geleceği öngörüyor. Hamas ve diğer direniş grupları, 7 Ekim’den bu yana yaşadığı en büyük politik baskıyla karşı karşıya. Bunun sebebi, Türkiye ve Arap ülkelerinin Trump’ın planını selamlaması ve anlaşmanın gerçekleşmesi için elinden geleni yapacaklarını taahhüt etmeleridir.

On yıllardır tekrar tekrar yaşandığı üzere, yine görülüyor ki Filistin halkının dostları, emperyalizmin bölge planlarına eklemlenmek için birbiriyle yarışan işbirlikçi ülkeler değil, geçmişten bu yana Siyonizme karşı tereddütsüz mücadele etmiş olan devrimcilerdir. Filistin halkının ulusal kurtuluşu da ancak emekçi halkların ortak mücadelesini büyütecek anti-emperyalist bir devrimci hattın oluşturulmasından geçiyor.

Meclis’te yeni dönem ve Erdoğan’ın meşruiyet hamlesi

1 Ekim’de Meclis yeni dönem çalışmalarına başladı. Geçtiğimiz Meclis yılının başında Devlet Bahçeli’nin sözcülüğünü yaptığı açılım, tüm senenin esas konusu olmuş ve olası bir barış sürecinin hazırlıklarını yapmak üzere kurulan komisyon, yaz döneminde çalışma yürütmüştü.

Geçtiğimiz yıl “iç cepheyi tahkim etmek” üzerinden anlamlandırılan süreçle Erdoğan, ömür boyu başkanlığın yolunu açmanın hesaplarını yaparken, 19 Mart ve sonrası süreçte şiddetlenen bir biçimde ana muhalefeti kendi iktidarına uyumlu bir çizgiye çekmek istemişti. CHP, bu yıl Erdoğan’ın konuşma yaptığı açılışı boykot ederek Meclis’e gitmedi. Onunla birlikte TİP, EMEP, TÖP gibi milletvekili bulunan sosyalist partiler de töreni boykot etti.

Meclis’teki oturumun ardından Erdoğan, muhalefet partilerinin liderleri ve vekilleri de dahil olmak üzere, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un odasında bir aradaydı. DEM Partili vekillerin de katıldığı bu görüntü, tartışma yarattı. Görüşmede ayrıca Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan gibi isimler de öne çıktı. “CHP’siz fotoğraf”, beraberinde CHP’nin olmadığı bir muhalefetin dizayn edilmesine dönük sorular getirdi. Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl tercih etmediği şekilde muhalefet partileriyle bir araya gelmesi ise, “devlet başkanı” olarak siyasette ve toplumun gözünde azalan meşruiyetini yeniden tesis etme amacına sahip olabilir.

DEM Parti, Meclis açılışını boykot etmemesini “Müzakere ve mücadele dengesini korumak durumundayız” diyerek açıkladı. DEM Partililer, iktidar ile ilgili tutumlarında bir değişiklik olmadığını vurgulasalar da iktidar medyası tarafından bir propaganda malzemesi olarak yaygınlaştırılan “millî mutabakat fotoğrafının” toplumsal muhalefette yarattığı etki olumsuz olabilir.

Erdoğan ise X hesabında, CHP’nin boykot ettiği oturuma dair, “Ana muhalefet partisinin, daha ilk gününde uyduruk bir bahaneyle Meclisi kırıp kaçması, bunların zihniyetlerinin de görülmesini sağlamıştır” açıklamasını yaptı ve Meclis’teki atmosferin umutlarını artırdığını ifade etti. Muhalefeti bölme ve yönetilebilir kılma stratejisi zaten bilinen Erdoğan, söz konusu fotoğrafı bu stratejinin bir parçası olarak kullanıyor ve bu hamlelerine devam edecektir. DEM Parti, “süreç hassasiyeti” sebebiyle hareketsiz kılınmış vaziyette kaldığı müddetçe, toplumsal muhalefette bölünme riskinin artması söz konusu olabilir.

Bununla birlikte, CHP ise yerel seçimin hemen ardından bir “normalleşme” süreci yürütmüş, iktidar ile görüşmeler gerçekleştirmiş ancak bu görüşmeler sonuçsuz kalmıştı. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından ise ana muhalefet partisi ile iktidar arasındaki çatışma, uzlaşması güç bir şekilde derinleşmişti. Meclis’teki fotoğraf üzerinden yürütülen tartışmalar sürerken hatırlamak gerekir ki yerel seçimlerde ortaya çıkan ve iktidara yönelik bir “güvensizlik oyu” olarak da okunabilecek tablonun ardından CHP, erken seçimi zorlamak yerine normalleşmeyi yeğlemişti.

Görülüyor ki yeni dönemde iktidar bir yandan CHP’yi yalnızlaştırma, diğer yandan ise hiçbir somut adım atmadığı “çözüm süreci” ile Kürt siyasetini atıl hâle getirme planını sürdürecek. Meclis’te bulunan sağcı muhalefet partileri ise, Erdoğan’ın el uzatması hâlinde, AKP ile birlikte hareket etmek ile alakalı ciddi bir rahatsızlık yaşamayacaktır. Düzen muhalefetinin toplumu örgütlemekten ve hareketlendirmekten uzak anlayışına karşın, bu siyaset atmosferinin emekçiler lehine değişmesi, ancak emekçilerin öncülüğünde bir devrimci muhalefet odağının oluşmasıyla mümkün olacaktır.

Küresel Sumud Filosu Gazze yolunda İsrail saldırısına uğradı

Küresel Sumud Filosu Gazze Yolunda İsrail Saldırısına Uğradı

2009 yılından bu yana İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı deniz ablukasını kırmak amacıyla pek çok uluslararası sivil girişim ortaya çıktı. Gazze Özgürlük Filosu benzeri oluşumlar insani yardım malzemesi ulaştırmaya çalışırken, İsrail’in bu gemilere yönelik baskınları, sabotajları ve çok sayıda katılımcının tutuklanması ya da öldürülmesi dünya kamuoyunun hafızasında yer etti.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın saldırısıyla başlayan ve kısa sürede İsrail’in Gazze’de soykırıma dönüştürdüğü savaşta, resmî rakamlara göre 68 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Ölenlerin önemli bir bölümünün çocuk olduğu, yaklaşık 2 milyon Gazzelinin de evlerinden sürüldüğü biliniyor. 2025 yazından itibaren ise yetersiz beslenme ve hastalık nedeniyle can kayıpları giderek arttı ve bu durum uluslararası kamuoyunda derin yankı buldu.

Ablukanın kaldırılması ve insani yardımın Gazze’ye ulaştırılması amacıyla Temmuz 2025’te Freedom Flotilla Coalition (Özgürlük Filosu Koalisyonu), Global Movement to Gaza (Gazze’ye Küresel Hareket), Maghreb Sumud Flotilla (Mağrip Sumud Filosu) ve Sumud Nusantara isimli örgütler ortak bir girişim başlattı. Bu girişimin en güçlü hamlesi, 44 ülkeden yaklaşık 500 aktivisti taşıyan 40’tan fazla geminin Akdeniz’in farklı limanlarından yola çıkarak Gazze’ye doğru hareket etmesiyle gerçekleşti. Ağustos ve eylül aylarında hareket eden filo, 21 Eylül itibarıyla insansız hava araçlarıyla takip edilmeye ve saldırı girişimlerine maruz kalmaya başladı. Bu süreçte can kaybı yaşanmasa da gemilere zarar verilmeye çalışıldığı görüldü.

Girişim, Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro’nun yanı sıra İspanya, İtalya ve Portekiz’den birçok bakan, milletvekili ve siyasetçinin yanı sıra BM’nin İşgal Altındaki Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albanese tarafından desteklendi. İtalya ve İspanya’da savunma bakanlıklarına bağlı donanma gemileri de filoya güvenlik ve gerektiğinde kurtarma desteği sağladı. Ancak İtalya Başbakanı Giorgia Meloni girişimi “gereksiz bir tehlike” olarak nitelendirirken, Avrupa Komisyonu da aynı gerekçeyle destek vermediğini açıkladı.

1 Ekim akşamı filo, Gazze’ye 150 mil kala İsrail donanmasının saldırısına uğradı ve aktivistler gözaltına alındı. Marinette adlı bir gemi ise Gazze kıyılarına yaklaşık 42.5 deniz mili kadar yaklaşarak 2009’dan bu yana bölgeye en fazla yaklaşabilen insani yardım gemisi oldu. Bu durum, ablukanın aşılabileceğini somut biçimde gösterdi.

Saldırı sırasında Türkiye’ye ait ticari gemilerin İsrail limanlarına giriş yaptığına dair çıkan haberler ise Türkiye kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı.

Filo’nun resmî hesaplarından yapılan açıklamalara göre, gözaltına alınan 331 katılımcı avukatlarıyla uzun bir süre görüştürülmedi, kasıtlı olarak aç bırakıldı ve arkadan kelepçelenerek saatlerce diz çökmeye zorlandı. Aktivistlerin davalarının avukatlara bildirilmeden başlatıldığı da aktarıldı.

Yıllardır süren abluka ve son yıllarda sistematik bir şekilde soykırım boyutuna varan saldırılar karşısında dünya kamuoyunun Gazze’ye dikkatini çekmek, İsrail’in suçlarını görünür kılmak ve sivil halka insani yardım ulaştırmak amacıyla örgütlenen bu direngen filo, maruz kaldığı saldırılara rağmen küresel dayanışmanın bir sembolü hâline geldi. İsrail’in ve ona destek veren devletlerin politikaları protestolarla dünyanın dört bir yanında karşılık buldu.

Kılavuz’da bu hafta

Filistin’in kaderi Filistinli çocukların elinde

Filistinlilerin kaderi Filistinli çocukların elinde – Ahmet Gire

Taş İntifadası’nda Filistinli çocukları hayatta tutan üç şey vardı. Uluslararası toplum, egemenler dışında Filistin’in yanındaydı. İkincisi, Filistin halkı bütün yaşamı direniş hâline getirmişti. Üçüncüsü ise o çocukların ellerindeki taşlardı. Filistin halkı, bütün ezilenler için ezenlere bir sınır çekmişti. Bugün ezenler, Filistin’de bir soykırım yürüterek, çizilmiş bu tarihi sınırı yok etmeye çalışıyor. Bu aynı zamanda, dünyanın bütün ezenlerinin zincirlerinden boşanıp ezilen bütün ulus ve sınıflara bomba ve ölüm yağdırmaya hazır oldukları anlamına geliyor. Ancak Birinci İntifada’dan bildiğimiz gibi, bu tehditler ve savaş fuarlarındaki gösterişli silahlar, bütün yaşamı direnişe çevirmiş bir halkın attığı taş kadar kudretli değildir.

Nepal'de çürüyen devrim

Nepal’de çürüyen devrim – Sinan Köksal

2024 sonrasında ise “solun” en sağında yer alan K. P. Oli liderliğinde bir fraksiyon, daha da sağda yer alan Kongre Partisi’yle merkez sağ bir hükümet kurdu. 1951 Devrimi ile başlayan, 1990 Jana Andolan ve 2006 Lktantra Andolan ile ilerleyen uzun devrim ve demokrasi mücadelesi, halkın komünist siyasete olan güvenini zedeleyecek noktaya geldi.

Kalıcı bir barış, güvenilir bir hesap verebilirlik gerektirir. Çatışma döneminin kurbanları için yıllarca süren gecikmeler, kitlelerin savaş suçlularını koruyan statükonun koruyucuları olarak gördükleri partilere, “Maoistler” de dahil, şüpheciliğini derinleştirdi.

Komünistlerin örgütlenme omurgasını oluşturması gereken nesil, artık yolsuzluk ve ayrıcalıklara karşı kendiliğinden, dijital ağlar üzerinden eylemler düzenliyor ve genellikle eski partilere karşı kayıtsız ya da düşmanca bir tutum sergiliyor. Eylül 2025 ayaklanması bu kopukluğu dramatik bir şekilde ortaya koymaktadır.

Total
0
Shares
Önceki makale
Erdoğan’ın ABD Onaylı Meşruiyeti

Erdoğan'ın ABD onaylı meşruiyeti

Sonraki makale
Türkiye siyaseti yeniden şekillenirken_Bağımsız devrimci siyasetin gereklilik ve olanakları

Türkiye siyaseti yeniden şekillenirken: Bağımsız devrimci siyasetin gereklilik ve olanakları

İlgili Gönderiler