“Yeni ve genç bir devrimci kuşağın oluşumunu bir görev olarak görmeliyiz”: Devrimci bir yeniden kuruluşu aramak

Hafta başında yayınlanan bir bildirgeyle çok sayıda devrimci TİP’ten toplu olarak istifa etmişti. Bu grubun temsilcileriyle bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röportajda, şimdilik Kılavuz etrafında faaliyet gösteren ekibin geçici sekretarya üyelerinden Candan Polat, Gün Çağ Aydın ve Metehan Akman ile konuştuk.

Röportajda TİP’ten ayrılıklarının nedenlerine ve ayrılık süreçlerine değinilirken sosyalist hareketin genel sorunları da söz konusu edildi. Röportajda bu ekibin nasıl bir yol izleyeceğine dair de konuşuldu.

Gün Çağ Aydın, yeni ve genç bir devrimci kuşağın oluşturulmasının günümüz sosyalist hareketinin öncelikli görevlerinden biri olduğunu belirtiyor. Sosyalist hareketin sınıfla ilişkisinin zayıf olmasına dikkat çeken Candan Polat, kent yoksullarını ve sanayi işçilerini kastederek, “hayatın gerçekliği bize işçi sınıfının bu kesiminin örgütlenmesinin acil bir görev olduğunu gösteriyor” diyor. Metehan Akman ise kitleselleşmenin güçlü bir örgüte ihtiyaç duyduğunu dile getiriyor.Geçici kurullarını oluşturan ekip, önümüzdeki üç aylık süreyi Sosyalist Devrimci Siyaset İçin Çağrı belgesinin sonunda yer alan ilkeler doğrultusunda bir program ve örgüt anlayışını tartışacak ve yazım sürecinin sonunda kuruluşunu ilan edecek.

TİP’ten ayrıldığınızı bildiren bir deklarasyon yayınladınız. Bu ayrılık neden gerçekleşti? Süreç nasıl kopma noktasına geldi?

Gün Çağ: TİP’ten kopan insanların birçoğu senelerdir bu partide mücadele eden, partinin büyümesi için emek vermiş insanlar. Böyle bir durumda verilen emekleri hiçe sayıp gitmek zaten sorumsuzca alınan bir karar değil. Yayınlanan istifa metninde de, Sosyalist Devrimci Siyaset İçin Çağrı metnimizde de ayrıştığımız noktaları belirttik.

Aslında TİP, 2018’de meclise girdikten sonra toplumda ciddi bir etki yarattı. Milletvekillerinin yarattığı heyecanla birçok emekçiyi partiyi takip eder hâle getirdi. Ancak bu propaganda olanağını devrimci bir siyaset ve örgüt kültürüyle buluşturamadı. Altı yılda, özellikle deprem ve seçim döneminde yakalanan ivme, emekçiler içinde kalıcı devrimci örgütlenmeleri oluşturacak bir atılımla birleştirilemedi. Böyle olunca da yakalanan dönemlik kitlesel etki ve partiye katılan, yüzünü TİP’e dönen binlerce üye ve sempatizan da kaybedildi.

Ayrıca TİP merkezinin parlamento ile sınırlı bir sol muhalefet olma yönünde bir tercihi olduğunu görüyoruz. Bu bir tercihtir, tercihlere saygı duyulabilir ama hiçbir politik tercih eleştiriden muaf tutulamaz. Devrimci siyaseti örgütlemek, yeri geldiğinde parlamento dahil düzen içi araçları da kullanmayı gerektirse de bunu aşan bir politik rotanın ve iktidar hedefinin silikleştiği durumda devrim fikri de zayıflıyor.

Biz tartışma olanaklarının zorlandığı süre zarfında, tam da parti örgütlerinin zayıf ve dağınık olduğu, bunun düzelmesinin yolunun partideki tüm devrimcileri kapsayan tarzda ilerleyecek bir sürecin politik ve ideolojik netleşmeyi de sağlayacağını söyledik. Partiye üye olan insanların siyasallaşacağı araçların yaratılması, kolektif bir işleyiş ve kendini dayatmayan bir önderlik mekanizması ve devrimci bir örgüt kültürü gerekliydi. Bu düşüncelere sahip binlerce üye vardı ancak bunlar adeta duvara söylenen eleştirel düşünceler olarak kaldı. Bu konuda parti içi iletişim kanallarının kapanması, eleştirel üyelerin çeşitli yöntemlerle süreçlerin dışına itilmesi ve bu sorunlar yokmuş gibi davranılması sonucunda TİP’ten ayrılmanın kaçınılmaz hâle geldiğini ve bunun herkes için daha sağlıklı bir karar olduğunu düşünerek yolumuzu ayırdık.

Peki bu süreç ayrılık olmadan, bir iç tartışmayla aşılamaz mıydı? Sonuçta siyasi partiler kongre süreçlerinde bağlayıcı sonuçlar çıkartırlar. Parti içi tartışma yolunu niçin tercih etmediniz?

Candan: Açıkçası, Gün Çağ’ın dediği gibi, bu zaten denendi ve sonuç alınamadı. Sonuç alınamamasından kastım, bir tartışma sonucunda bizim fikirlerimizin kabul görmemesi değil; bir tartışma zemininin oluşturulmaması. Normal şartlarda kongrelere gidilirken metinler yazılır, farklı düşünceler partinin tümüne ulaşır, bunlar ya bir iç yayınla ya kongre dönemine özgü bir iletişim biçimiyle düzenlenir ve sonuçta kongrede bütün bu süreç karara bağlanır. Maalesef ocak ayında yapılan kongrede partinin birliğini sağlayacak bir irade çıkmadı çünkü belirttiğim tarzda bir tartışma süreci gerçekleşmedi.

Bir kere ortak bir politik irade ortaya çıkaramayan başarısız bir kongre sürecinin ardından zaten birçok başlık hâlâ tartışılmaya muhtaçtı, ancak bunun yapılabilmesi için iç yayın gibi gerekli araçlar dahi zaten mevcut değildi. Bu koşullara rağmen yine de tartışmak istedik, kendimizi ifade edebileceğimiz eşit bir tartışma zemininin oluşturulması hâlinde biz, elbette sosyalist bir partinin devrimcileşmesi için elimizden geleni yapmaya hazırdık. Ancak bu türden bir tartışma zemininin oluşturulmadığı koşullarda zaten parti merkezi bir tercih yapmış oldu. Bu tercih dolayısıyla içeride kalmanın koşulları da ortadan kalktı.

Yani özetle, parti içi tartışma yolunu tercih etmediğimizi söyleyemem ancak tartışma kanallarının açılmadığı bir yerde kalmanın, yaptığı eleştiriyi devrimci bir sorumluluk olarak gören bizler için bir anlamı olmayacaktı.

Toplu istifa metninde de Sosyalist Devrimci Siyaset İçin Çağrı başlıklı metinde de işçi sınıfı örgütlenmesine dönük eleştirileriniz ve özellikle “gri yakalılar” üzerine tespitleriniz mevcut. Sizce sınıfın örgütlenmesinde eksik kalan ne ve siz burada ne öneriyorsunuz?

Candan: Bu tartışılan bir konu. Tabii ki işçi sınıfını yaka renginden bağımsız bir bütün olarak değerlendirmeliyiz. Ancak sınıf örgütlenmesine yaklaşımımızda belirli öncelikleri oluşturmak durumundayız. Sınıf bilinci kişinin eğitim düzeyinden bağımsız bir olgudur. Sınıf bilincinin yerine okul eğitimini, eğitimli kesimlerin cumhuriyet, laiklik gibi konularda gösterdiği duyarlılığı koyamayız. Bu, sınıfa kültürel ayrımlarla yaklaşmak anlamına gelir.

Kentli emekçiler olarak değerlendirilen gri yakalılar çok geniş bir kesim. Biz tabii ki özel sektörde çalışan öğretmenlerin, market-mağaza çalışanlarının vb. sınıf temelli örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak sınıfın yalnızca bu kesiminin görülmesi hata olur. Bugün sosyalist hareketin bir kısmında gördüğümüz şudur: İşçi sınıfıyla bağ kuramıyor, kent merkezlerinde dar bir alana sıkışıyor ve o dar alanda temas edebildiği kesimler üzerinden sınıfı tarifliyor. Yani kendi daralan alanını ve sınıfla zayıf ilişkisini masaya yatırmak yerine örgütlediği “eğitimli” kesimleri günümüz işçi sınıfının merkezi olarak görüyor. Böyle olunca da işçileşmek, sanayi bölgelerinde örgütlenmek gibi gündemler zaten boşa düşürülüyor.

Bizce eksik olan, işçi sınıfına dönük bütünlüklü bir bakışın ve stratejinin olmaması. Ya işçicilik ya da işçisiz sosyalist politikacılık yapılıyor. Hâlbuki, sınıfla siyaseti buluşturmamız gerekiyor. Bizce, gri yakalı ya da adına ne derseniz, kent yoksullarının, kentin çeperlerinde yoğunlaşmış emekçilerin örgütlenmesi boşlanamayacak bir görev. Aynı şekilde, grev türevi sınıfsal eylemler hâlâ neredeyse sadece sanayi bölgelerinde ortaya çıkıyorsa ve bunlar politik bir öncülükten yoksunsa; istatistikler ve süslü laflar değil, hayatın gerçekliği bize işçi sınıfının bu kesiminin örgütlenmesinin acil bir görev olduğunu gösteriyor.

İşçi sınıfının örgütlenmesi tabii ki önemli ama geniş halk kesimleri de hareketin parçası hâline gelmeli. Sosyalist hareketin kitleselleşmesi, kitlesel bir sosyalist odağın oluşması sizce ne anlama geliyor?

Metehan: Fikrimizi kitleselleştirmek siyaset yapmamızın temel sebebi. Dolayısıyla fikirlere kendinden menkul bir değer atfetmiyoruz. Sosyalist hareketin iktidar ve düzen muhalefetinin dışında ayrı bir odak yaratması gerektiğini düşünüyoruz. Bu, ciddi bir örgütsel emeği ve politik çalışmayı gerektiriyor.

Seçimlerde bir sosyalist partinin hatrı sayılır miktarda oy alması oldukça kıymetli. Ancak bizce politik ve ideolojik netliğin sağlanamadığı koşullarda kitleselleşme olanağının ya başarısız olması ya da tarihten örneklerle görüldüğü gibi ilgili partilerin merkezlerinde sağ sapmalar oluşturması kaçınılmaz. Gün Çağ’ın en başta belirttiği gibi, ideolojik netliğe sahip bir örgütünüz yoksa maalesef kitleyi de tutamıyorsunuz, devrimci bir çizgide de ilerleyemiyorsunuz. Bu yüzden kitleselleşme hedefiyle birlikte konulması gereken en önemli hedef, hem nicelik hem de nitelik olarak kitleyle teması en dönüştürücü şekilde gerçekleştirecek bir kadro toplamının organizasyonu olarak nitelenebilecek bir örgütü yaratmak.

Tabii politika alanında, topluma sunduğunuz önerilerde ne söylediğiniz önemli. Kitleselleşmeyi belirli bir kitlenin şikâyetlerini basitçe taşımak olarak mı göreceğiz, yoksa kitleyle dönüştürücü ve yol gösterici bir bağ mı kuracağız? Bizce, sosyalist propaganda da devrimci siyaset de belirli bir kitlenin mevcut bilinç düzeyine sıkışıp kalamaz. Onu daha ileri götürecek müdahaleyi eylem içinde yapar. Kitleden öğrenmek, ancak böyle bir dönüştürücü çabanın varlığında anlamlı.

Kitlesel bir sosyalist odağın oluşumu ancak topluma ülkenin özgül koşullarından çıkan devrimci bir iktidar programının sunulması ve bunun kitleler içinde örgütlenmesiyle mümkün. Devrimci bir odağın ayrı bir iktidar odağı olarak şekillendirilemediği durumda ister istemez düzen içi siyasete destek olunuyor ve yüzünü sosyalizme dönmeye başlamış kitle gerisin geri düzenin sınırları içine yollanıyor.

Kadrolaşmanın kitleselleşmeden ayrı ele alınması gerektiğini düşünüyorsunuz. Hareketten uzakta kadrolaşma imkânı var mı? Sizce sosyalist hareketin öncelikli sorunu bu mu?

Gün Çağ: Metehan’ın söylediklerinden kitleselleşmekle kadrolaşmanın, ya da siyaset yapmakla örgütü inşa etmenin birbirinden apayrı şeyler olduğu sonucu çıkmıyor. İkisinin birlikte yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Kadrolaşmak, özel bir teorik çaba gerektirdiği için yalnızca hareket içinde yer alan insanların kendi kendilerine kadro niteliğine kavuşacaklarını beklemek yanlış olur. Büyümek ya da yeni kitlelere ulaşmak sizin için yeni kadro kaynakları oluşturabilir ancak bu kaynağı işlemeniz gerekiyor. Kendiliğinden bir hâle bırakırsanız kadro potansiyeli taşıyan insanlar gündelik olarak yaptıkları işlerle bu işlerin tarihsel önemi arasında bağ kuramayan üyeler hâline geleceklerdir.

Kadrolaşma başlığı, aynı zamanda örgütsel bir başlık. Bizce kadro, belirli düzeyde teorik gelişkinliği disiplinli bir örgütsel faaliyetle birleştirmelidir. Fikirlerini ve yeteneklerini sınamak  için yer alması gereken toplumsal mücadeleler içinde de ancak böyle bir formasyonla öncü olabilir. Kadro sorunu bizzat devrimci insan sorunu olduğu için sosyalist hareketin öncelikli bir sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle genç, yeni yetişen kadroların oranı sosyalist hareketin genelinde düşüyor. Yaşlanmak, sosyalist hareketimizin tarihinde bizim pek rastlamadığımız bir durum olduğu için üzerine düşünmeyi gerektiriyor. Yeni ve genç bir devrimci kuşağın oluşumunu bir görev olarak görmeliyiz.

Kitleselleşmek, yeni kadro kaynaklarına erişmek için zorunlu. Ancak kadrolaşmak, ayrı bir örgütsel ve teorik çabayı gerektirdiği için ayrı kurgulanması gereken bir başlık.

Kürt siyasetiyle sosyalist hareket, genel seçimlerde bir seçim ittifakı oluşturdu. Bu ittifakın tartışmalara konu olmasını ve sosyalistlerin Kürt siyasetiyle ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Metehan: Emek ve Özgürlük İttifakı, o günün koşullarında gerçekten oldukça olumlu bir adımdı. Belki de Birleşik Haziran Hareketi’nden beri sol/sosyalist bir odağın bir alternatif olarak belirmesi adına en önemli adımdı. Ancak bu ittifak, topluma sunduklarıyla değil çeşitli iç çatışmalarla gündeme geldi.

Bu ittifak, esasen bir mücadele ittifakı olarak kuruldu. Seçimlerde de boy gösterecek böyle bir ittifakın bir kere topluma sunacağı bir iktidar programı oluşmadı. Bu bir eksiklik. İkincisi, ittifak yalnızca bir seçim ittifakına daraldı ve bu hâliyle de -en azından şu anda- sönümlenmiş ya da atıl durumda. Seçim dönemindeki tartışmalar ise zaten herkesin malumu, fiilen ittifakı dağıtıcı bir süreç oldu. Bu durumda, niyetler ve hedefler ne olursa olsun, sosyalistlerle Kürt halkı arasındaki mesafe açıldı. Bu açılan mesafenin kapanması gerekiyor.

Kürt siyasetiyle olan ilişkinin gerilimli olması normal. Ancak özellikle Kürt halkıyla duygusal mesafelenmeye mahal vermemek gerekiyor. Bunun için, gerilimli ilişkilerde dahi ortak kurucu hedefler doğrultusunda ortak bir mücadelenin oluşması için çabalamak doğru olan. Türkiye’de devrimciler, örgütsel ve siyasal bağımsızlıklarını koruyarak Kürt siyasetiyle ittifak zeminini oluşturmaya çabalamalı.

Önümüzdeki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? “Kılavuz” bir dergi çevresi midir, örgüt müdür, parti girişimi midir?

Candan: İstifa metnimizi yayınladıktan sonra Türkiye’de yüzlerce sosyalist bize ulaştı. Bunların bir kısmı TİP üyesi, bir kısmı sosyalist hareketin farklı bölmelerinde veya şu an örgütsüz olan devrimciler. Biz şimdilik kendi örgüt yapımızı kurmaya başladık, birimlerimizi ve işleyiş mekanizmalarımızı kurduk. Kılavuz adında bir websitesi kurduk, buradan aktif yayınımız olacak. Önümüzdeki süreçte, kısa vadede Sosyalist Devrimci Siyaset İçin Çağrı belgesinin sonunda önerdiğimiz ilkeler doğrultusunda bir program ve örgüt anlayışını tartışacak, tüm arkadaşlarımızın dahil olduğu bir yazım sürecinin ardından kuruluşu ilan edeceğiz. Bunun takriben üç ay almasını hedefliyoruz.

Türkiye’de sosyalizm mücadelesini büyütme hedefi olan ve bugünün koşullarına da yanıt veren devrimci bir siyaset ve örgütsel anlayış yaratma iddiasında olan tüm dost ve yoldaşlarımızı da bu kuruluşa ortak olmaya çağırıyoruz.

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki makale

Sosyalist Devrimci Siyasete Çağrı!

Sonraki makale

Metin Çulhaoğlu'nun devrimci bir aydın olarak portresi

İlgili Gönderiler