Gençliğin üniversite boykotundan bir kare

Gençliğin devrimci dinamizmi üzerine

Ülkemizdeki tarihsel kırılma noktalarından birisi kuşkusuz Haziran İsyanı’dır. Bu haklı isyanda milyonlarca insan iktidara karşı ayağa kalkmış, devletin çaresizliği halk üzerindeki baskıyı daha çok artırmış ve bu devlet şiddeti, yoksul gençlerin ölümüne, binlerce insanın yaralanmasına ve tutuklanmasına neden olmuştur. Gezi, Tekel gibi doğrudan sınıfın kendi taleplerinin ön plana çıkmasından çok farklı taleplerin iktidar karşıtı bir potada birleştiği bir halk hareketidir.

Gezi sürecinden sonra toplumsal muhalefetteki düşüş, reformist hareketlerin daha fazla CHP çizgisine savrulmasına, burjuva muhalefetin sosyalist hareket üzerinde gücünün artmasına da yol açtı. Solun gövdesi göreve büyük olan hareketleri daha sağ bir çizgide siyaset yaparken; neredeyse üç kuşak genç, sol ile hiçbir teması olmadan üniversitelerden mezun oldu. Sosyalist hareketin en dinamik yapı taşlarından biri olan gençlik mücadelesi içerisindeki durgunluk, mevcut hareketlerdeki kadroların da dinamizmini olumsuz etkilemiş, yaş ortalaması daha ileri ve moralsiz toplulukların oluşmasına neden olmuştur.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve akabinde tutuklanması, Haziran İsyanı’ndan sonra ilk defa, özellikle öğrencilerin kitlesel bir şekilde dahil olduğu bir toplumsal hareketlenmeye yol açmıştır. Saraçhane’de başlayan mücadele, “kurtuluş sokakta, sandıkta değil” sloganlarıyla beraber CHP’yi ve Saraçhane’yi aşan bir çizgiye gelmiştir. Ülkenin dört bir yanında on binlerce üniversiteli geleceksizliğe, ekonomik sıkıntılara, demokrasinin hiçleşmesine karşı sokaklara akın etmiştir.

Gençlik mücadelesinin önemine dair bazı kavramların üzerinden tekrar tekrar geçilmesi gerekmektedir. Bu yazının amacı, komünist mücadele çizgisi içinde gençliğe biçilen görevler üzerine bir tartışma başlatmaktır.

Gençliğin önemi ve devrimcilik potansiyeli

Bu başlığa dair kafa yorulurken sanırım ilk olarak “devrimcilik potansiyeli” kavramının açıklanması gerekmektedir. Devrimcilik potansiyeli, bir dinamizme ve iradeye vurgu yapmaktadır. Bu kinetik enerjiyi ifade eden en güzel söz ise, herhalde, “Gençlik, güneşin sabah sekizdeki hâli gibidir” olacaktır. Bu sözle vurgulanan; gelişmekte olan, dinamik ve umut vadeden bir dönemi gençlerin kendi elleriyle kazanacağı ve devrimci mücadelenin itici gücü olan gençliğin, toplumsal dönüşümlerde her zaman ön saflarda olacağıdır.

Ekim Devrimi ve gençlik mücadelesi

Devrimci mücadele ve gençlik üzerine bir tartışma yapacaksak, bakacağımız ilk nokta kuşkusuz Ekim Sosyalist Devrimi olacaktır. Ekim Devrimi’nden önce ve hemen sonra, konuyla ilgili Lenin tarafından işaret edilen noktalar ise oldukça önemlidir. Devrimci çizgiye yönünü kazandıran Ne Yapmalı?‘da Lenin, özellikle “ekonomizm” eleştirisi yaparak, genç devrimcilerin yalnızca kendiliğinden gelişen işçi hareketine kapılmamaları, bilinçli bir devrimci örgütlenme içinde yer almaları gerektiğini belirtir. Ne Yapmalı?’nın özellikle “Sosyal-Demokrat Siyaset” bölümünde Lenin, devrimci bilinç ve örgütlenmenin önemini vurgular, gençlerin enerjisinin ve devrimci mücadeledeki rollerinin kritik olduğunu savunur.

Ancak Lenin, Rusya Komünist Gençlik Birliğinin III. Tüm Rusya Kongresi’nde (1920) yaptığı konuşmada, gençlik için çok daha somut bir perspektif çizmektedir. Bu konuşmada Lenin, gençliğin sosyalist bilinçle eğitilmesi gerektiğini ve sosyalizmin inşasında öncü bir rol üstlenmesi gerektiğini vurgular. Lenin’in ifadesiyle, gençlik sadece eski düzeni yıkmakla yetinmemeli, yeni toplumun inşasında da aktif olmalıdır. Devrimci teoriye bağlı kalmanın ve pratik mücadelenin gençler için temel eğitim unsuru olduğunu belirtir. Lenin’e göre gençlik hareketi, proletaryanın öncüsü olan partiyle bağlantılı olmalı, dağınık ve kendiliğinden hareket eden bir güç olmaktan çıkıp örgütlü bir devrimci mücadeleye katılmalıdır.

Lenin’in işareti, bütün Sovyet coğrafyasında partiye bağlı ancak kendi iç işleyişi olan “Komsomol” örgütlenmesini ortaya çıkarmıştır.

Kültür Devrimi ve gençlik mücadelesi

Dünyanın en büyük coğrafyalarından biri olan Çin’de uzun süreli bir gerilla mücadelesinin sonrasında gerçekleşen ulusal devrim, sonrasındaki Büyük Proleter Kültür Devrimi ile birlikte, özellikle incelenmesi gereken bir tarihsel kesittir. Tüm bu süreç boyunca gençliğin devrimci dinamizmi ve örgütlülüğü, Ekim Devrimi’nden çıkarılan derslerle beraber daha farklı açılardan değerlendirilmiştir.

Mao Zedong, gençliği devrimin en dinamik ve yenilikçi gücü olarak görür. Ona göre gençler, eski ideolojilere ve geleneksel düşünce kalıplarına daha az bağlıdır ve bu nedenle, toplumsal değişimlerde öncü rol oynayabilirler. Mao’ya göre, toplumun en enerjik ve sorgulayıcı kesimi olan gençlik, devrimi ilerleten ana kuvvetlerden biridir. Sadece teoriyle değil, pratik içinde eğitim almalıdır. Gençlik, eleştirel düşünceyi geliştirmeli ve statükoya körü körüne bağlı kalmamalı; partiye bağlı ama körü körüne itaat etmeyen, eleştirel bir bilinç geliştirmelidir.

Mao’ya göre gençlerin en büyük gücü, eski dogmalardan uzak durabilmeleri ve yeniliklere cesurca yaklaşabilmeleridir. Bu yüzden Mao, onları sadece mevcut sistemin savunucuları değil, onun dönüştürücü gücü olarak görür. Mao, 1957’de Moskova’da Çinli öğrencilerle yaptığı sohbette, gençliği yalnızca bir “gelecek kuşak” olarak değil, sosyalist toplumun inşasında önemli bir rol oynayan bir güç olarak gördüğünü belirtmiştir. Pratik ve Çelişki Üzerine isimli tarihsel çalışmasında Mao, gençliğin komünist mücadeledeki öğrenme metotlarını ele almış, bilginin pratikten beslendiğinin ve Marksist teorinin sadece akademik bir çalışma olarak değil, doğrudan toplumsal pratik içinde öğrenilmesi gerektiğinin altını çizmiştir.

Mao’ya göre çelişkilerden korkmamak gerekir. Gençlerin, sosyalist sistem içindeki çelişkileri görmezden gelmek yerine, bu çelişkilerden ders çıkararak sistemi güçlendirmeleri gerektiğini söyler.

Gençlerin entelektüel faaliyetleri halkın çıkarlarıyla örtüşmelidir. Yani, sadece akademik başarı değil, toplum için faydalı işler yapmak esas olmalıdır.

Gerçek eğitim halktan gelir. Mao, gençlerin sosyalist bilinci yalnızca okullarda değil; fabrikalarda, tarlalarda ve işçilerle, köylülerle birlikte çalışarak öğrenmesi gerektiğini vurgular.

1966’da başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi, Mao’nun gençlere yüklediği rolün en radikal ifadesidir. Buna uygun olarak, Kızıl Muhafızlar olarak bilinen gençlik grupları, Mao’nun “eski düzeni” yıkma çağrısına uyarak geniş çaplı kampanyalar yürüttü.

Kültür Devrimi, Mao’nun gençlere duyduğu güvenin ve onların enerjisini devrimci bir dönüşüm aracı olarak görmesinin en uç örneklerinden biridir.

Mao, Lenin’den farklı olarak, gençliği sadece bir yardımcı güç olarak değil, devrimci dönüşümün doğrudan yürütücüsü olarak görmüştür. Kültür Devrimi sürecinde gençliği doğrudan devrimci bir araç hâline getirmesi, onun bu konudaki en radikal adımı olmuştur.

Günümüzde gençlik hareketi ve sosyalistlerin görevi

Gençlik mücadelesi bütün devrimlerin ve devrime önderlik edecek komünist hareketlerin motor gücüdür. Gençliği olmayan bir siyasi mücadele yenilikçi olamaz, dinamizmden uzaklaşır, dogmalara mahkûm hâle gelir.

Yazının başına dönecek olursak, iktidarın muhalefete yönelik baskının dozunu artırmasına karşı gençliğin ön plana çıktığı ve uzun yıllardır neredeyse nefessiz kalan toplumsal muhalefete oksijen olduğu bir gerçektir. Bununla beraber, eylemlere katılan genç kitle içerisindeki eğilimleri görmek, bu eğilimlere doğru bir şekilde müdahale edebilmek de oldukça önemlidir. Uzun yıllardır siyasetsiz kalan gençler, “İzmir’in Dağları”ndan girip “Çav Bella”dan çıkmaktadır. Ömürleri boyunca AKP’den başka bir şey görmeyen gençlerin arasında, normal olarak, AKP karşıtı siyasete dahil farklı eğilimler ortaya çıkmıştır. Devrimci komünistlerin amacı, faşist iktidar bloğuna karşı direnirken, düzen muhalefetine karşı ideolojik mücadeleyi de sivriltmek ve gençleri devrimci bir iktidar mücadelesinde birleştirmek olmalıdır. Memleket, sol siyasete hiç olmadığı kadar hem açık hem de muhtaçtır.

Gençlik içerisindeki eğilimlerin tamamıyla uzlaşmak da bu eğilimleri görüp onlardan uzaklaşmak da devrimci değildir, sağ sapmadır. Sol Kemalist, cumhuriyetçi gençlerin de günde 12 saat fotokopi çeken geleceği çalınmış olan gençlerin de mücadele içerisinde ortaklaşabileceği, onların dönüşümüne ön ayak olacak sosyalist devrimci bir çizgi yaratılmalı ve sosyalistler onlarla beraber direnmeli, onlara dokunmalı, değiştirmeli ve dönüştürmelidir.

Anadolu coğrafyası ve Mezopotamya, tarih boyunca sınıf mücadelelerinin yoğun olarak yaşandığı, eşitsizliklere karşı ortak direnişlerin örgütlendiği bir coğrafyadır. Şeyh Bedreddin’den Pir Sultan’a, Paramazlardan Deniz, Mahir ve İbolara kadar direniş çizgisi bu topraklara mayasını çalmıştır.

Bereketli topraklarda yaşayan ve yönünü her zaman ezilenlerden yana çizen devrimci bir mirasın evlatlarıyız. Bugün, bir ay öncekinden çok daha umutluyuz çünkü gençlik ayakta ve AKP’ye direniyor. Önemli olan, bu çizgiyi daha devrimci bir hatta çekebilmek. Görev başına!

Total
0
Shares
Önceki makale
ODTÜ öğrencileri yürüyor

ODTÜ direnişine içeriden bir bakış: Bireysel özgürlük yalan(mış)

Sonraki makale

AB’nin İmamoğlu tepkisi, egemenler arası “demokrasi” oyunu

İlgili Gönderiler
Devamını oku

Direnişten notlar

İmamoğlu eylemlerinin en aktif gruplarından biri olarak seküler milliyetçi gençler öne çıktılar. Bu gruplar kimi zaman polisle çatıştı, kimi zaman eylem örgütledi eylemcilerin en direngen kesimlerinden birini oluşturdu.