7 Ekim 2023 tarihinde Hamas militanları İsrail’in güney sınırından Aksa Tufanı adını verdikleri bir harekât başlattı. Bu harekâttan önce İsrail’in özellikle Gazze Şeridi, Mescid-i Aksa ve çevresinde yaşayan Filistinlilere karşı on yıllardır sürdürdüğü imha operasyonlarına karşı dönem dönem mücadeleler yaşanmış olmasına rağmen çok uzun zamandan sonra ilk kez bu kadar örgütlü, hazırlıklı bir karşı çıkış gerçekleşmişti.
Dünya çapındaki ulusal kurtuluş mücadeleleri coğrafi koşullara, sosyo-kültürel yapıya, emperyalist sömürü sistemine bağlı kimi farklı özellikler göstermektedir. Körfez ülkelerinin müdahalesi, ABD emperyalizminin bölgesel hegemonyası, Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi faktörler, Filistin ulusal mücadelesinin başlangıcında temel bir etken olan enternasyonalist devrimci mücadelenin sönümlenmesine, İslami temel dayanakların güçlendiği yeni bir mücadele döneminin açılmasına neden olmuştur. Ortaya çıkış döneminde bölgedeki sosyalist-devrimci gençliğe kamplarını açan, Siyonizme ve emperyalizme karşı mücadele eden bu gençlerin militanlaşmasını sağlayan Filistin ulusal mücadelesi içinde, anti-komünist karakterin hâkim olduğu İslamcı bir yönelim baskın hâle gelmiştir.
7 Ekim’den bu yana Filistin genelinde mücadele eden bütün örgütler, İsrail işgaline karşı ortak mücadele anlayışıyla hareket ettiler. Bu örgütlerin çok geniş bir ideolojik yelpazede yer almaları, kendi iç çelişkilerini beraberinde getirse de işgal koşullarında bu çelişkiler ikincil öneme sahip görülüyor.
Hamas, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve FHKC’nin (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) bilinçli bir şekilde zayıflatılmasıyla birlikte anti-komünist ve İslamcı propagandanın sonucunda güçlenmiş bir harekettir. Yukarıda belirtildiği gibi coğrafi koşullar, emperyalizm ve sosyo-kültürel yapının durumu ulusal kurtuluş mücadelelerinin seyrini ciddi bir biçimde etkilemektedir. Dünyanın farklı bir coğrafyasında farklı seyredebilecek olan bir ulusal hareket, başka bir bölgede farklı dinamikler üzerinden şekillenebilir. Bu son derece doğal görülmelidir.
FKÖ’nün bugünü, Abbas’ın Türkiye ziyareti ve AKP’nin konumu
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 7 Ekim’den bu yana adı neredeyse hiçbir yerde geçmeyen bir lider olarak bu süreçte direnişin ciddi bir destekçisi olmadı. 7 Ekim’den önce sınırlı bir otoriteye sahip olan Mahmud Abbas, Hamas gibi örgütlerin de Filistin’de güçlenmesine neden olan işbirlikçiliğin günümüzde somutlanmış hâlidir. Enternasyonalist, anti-Siyonist, anti-emperyalist hareketleri hedef alan ve anti-komünist niteliği ile bilinen Abbas, Filistin’de teslimiyetçiliği temsil ediyor.
7 Ekim’den bu yana geçen 10 aylık süre zarfında Hamas, sürecin ilk bölümünde hem ulusal hem de uluslararası alanda ciddi bir prestij ve popülerlik kazanmış olmasına rağmen savaşçılarının önemli bir kısmını kaybetmiş, İran ve Lübnan Hizbullah’ı Hamas’a askeri-lojistik destek sağlasa da Hamas’ın popülerliği, kaybettiği kadroların gerisine düşmüş durumda. Hamas’ın Gazze’de sıkıştığı ve İran’ın Filistin davasında ağırlığının hissedildiği bir dönemde AKP iktidarı, geçtiğimiz günlerde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı Ankara’ya görüşmeye çağırdı. Abbas’ın Ankara’ya gelip gelmeyeceği tartışılırken, Erdoğan’dan “kusura bakmasın önce bizden ayrıca özür dilemesi lazım. Davet ettik ama gelmedi” çıkışı geldi. Bunların ardından Mahmud Abbas, 15 Ağustos’ta Ankara’da meclisi ziyaret etti. Sağlık sorunlarından ötürü mecliste yapacağı konuşmayı oturarak yapma talebinin reddedilmesi ve hemen ardından meclisin konuşmayı ayakta alkışlaması, AKP iktidarının Filistin ulusal mücadelesindeki riyakâr tutumunun bir başka örneği oldu.
Anti-kapitalizmden muaf bir anti-emperyalizm, başta ABD olmak üzere emperyalizme karşı bir söylem, hatta radikal bir söylem geliştirse de nihayetinde varacağı nokta teslimiyetçiliktir. Abbas’ın meclis performansı da bu şekilde okunmalıdır. Abbas, konuşmasında ABD ve İsrail’e çattı. Ancak bunu İsrail ile yaptığı ticaret ayyuka çıkmış olan bir ülkenin parlamentosunda yapması, bölgesel güç olma iddiasıyla hayata geçirilmeye çalışılan Yeni Osmanlı projesinin mimarı AKP iktidarının desteğiyle gerçekleştirmesi ve “Filistin’de sadece Hamas yok” ifadeleri, utangaç ama sonuna kadar teslimiyetçi bir konumda kalarak rol kapma isteğinden başka bir anlam ifade etmiyor. AKP iktidarı ise İran’ın Direniş Ekseni modeliyle ilişkilendiği Hamas’ın dışında bir alternatifin varlığını ve bu alternatife kendisinin hamilik edebileceğini emperyalizme gösterme niyetinde.
Filistin’in kurtuluşu için sosyalist dayanışma
Filistin’de İsrail’in soykırım operasyonu başladığından beri 40 binin üzerinde sivil hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin yarısından fazlası kadın ve çocuklardan oluşuyor. Yaşanan savaş beraberinde sürekli bir göçü ve açlığı da beraberinde getiriyor. Halkın suya, yemeğe, barınmaya, sağlık hizmetlerine ulaşımı neredeyse imkânsız hâle gelmiş durumda. Savaşın getirdiği açlık sebebiyle bile yüzlerce çocuk hayatını kaybetmiş durumda. Bu satırlar yazılırken dahi işgal, soykırım devam ediyor. Bu soykırıma lojistik destek sağlayan, buradan rant devşirmeye çalışan, işgalin hiçbir noktasında Filistin mücadelesini gerçek anlamda sahiplenmeyen AKP iktidarı ise şimdi “önderliğe” soyunarak suç ortaklığını gizlemeye çalışıyor.
Türkiyeli sosyalistler için Filistin ulusal kurtuluş mücadelesi gerek tarihsel bağlar gerekse güncel anti-emperyalist mücadele açısından tartışmaya yer bırakmayacak kadar hayati önemde. İçeride AKP’nin iki yüzlü ticaret politikalarını teşhir ederken dünyanın her yerinde örülen Filistin ile dayanışma eylemlerini de güçlendirmek, sosyalistlere düşen görevlerin başında geliyor. “Nehirden denize özgür Filistin” mücadelesi zafere kadar sürecek, Ortadoğu’da halkların barış içinde yaşama iradesi emperyalizmin savaş politikalarını mutlaka yenecektir.