ABD Nadir Toprak Elementlerine Neden İhtiyaç Duyuyor?

ABD nadir toprak elementlerine neden ihtiyaç duyuyor?

Komünistlerin emperyalist-kapitalist sistemin değişen yapısını kavraması, karşısında mücadele edeceği argümanları belirlemesinde, bu mücadeleye ilişkin araçlar geliştirmesinde oldukça önemlidir. Dünya kapitalizminin 2008 yılından itibaren daha farklı bir yörüngeye girdiğini, pandemi sonrasında ise bu sürecin bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığını daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. İç içe geçmiş üretim modelleri, emperyalist ülkeleri birbirine muhtaç hâle getirirken üretimde kullanılan hammadde kaynaklarının sınırları, aynı zamanda pazarda yaratılan paylaşım savaşı, bu ülkeler arasındaki çelişkileri de derinleştirmektedir.

Çelişki hayata içkin bir kavramdır. Burjuva iktidarların ulusal ve uluslararası çelişkileri de proleter mücadele için daima yeni fırsatların oluşmasını sağlamaktadır. Bu yazımızda nadir toprak elementleri üzerinden ABD’nin Ukrayna’nın nadir toprak elementlerine (NTE) dair planıyla gündeme yeniden gelen çeşitli açılımlarını, rakipsiz olan Çin ile girilen “yarış” ve buna bağlı oluşan hegemonya krizinin önemli bir ayağını incelemeye çalışacağız.

Nadir toprak elementlerinin özgünlüğü

Nadir toprak elementleri, gelişmiş tüm kapitalist ülkeler için büyük öneme sahip kaynaklardır. ABD özelinde ise bu elementlerin varlığı ve onlara ulaşmak daha kritik bir öneme sahiptir; çünkü bu elementler modern teknoloji ve silah teknolojisi için oldukça önemli bir yer tutmaktadır.

Peki bu elementlere “nadir” denmesinin sebebi nedir? Doğada az bulunması mı bu sıfatı almasını sağlamıştır? Hayır, bu elementlere “nadir” denmesinin sebebi doğada çok az bulunmaları değil, saf hâlde ya da yüksek konsantrasyonda bulunmalarının çok zor olmasından kaynaklanmaktadır. Yer kabuğunda oldukça yaygın hâlde ve fazla bulunmalarına rağmen işlenmeleri, bağlı bulunduğu minerallerden ayrıştırılmaları çok maliyetli ve gelişmiş bir teknoloji gerektirdiği için bu elementlere “nadir” denmektedir. Nadir toprak elementleri, periyodik cetvelin lantanitler serisinde yer alan 15+2 elementi içerir. İşlenmiş biçimleri oldukça yüksek katma değer sağlayan nadir toprak elementleri, farklı alanlarda kullanılır. Bu kullanımlardan bazıları ise aşağıdaki şekildedir;

  • Savunma ve ulusal güvenlik: NTE; jet motorları, füze yönlendirme sistemleri, radarlar, gelişmiş lazerler ve iletişim cihazları gibi ileri askeri sistemlerde kullanılmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı yüksek teknolojili silahların üretimi için büyük ölçüde NTE’lere yatırım yapmaktadır.

    Nadir toprak elementleri çok sayıda savunma teknolojisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin; F-35 Lightning II uçağı, 400 kilogramdan fazla nadir toprak elementine ihtiyaç duyarken, her bir Virginia sınıfı denizaltı için ise 4 tondan fazla NTE kullanılmaktadır. Bu elementler radar sistemleri, füze güdüm ve kontrol sistemleri gibi bileşenler için çok önemlidir.

    ABD Savunma Bakanlığı, yüksek teknolojili silahların üretimi için büyük ölçüde NTE yatırımı yapmaktadır.
  • Elektronik ve yenilenebilir enerji: Nadir toprak elementleri akıllı telefonlar, bilgisayarlar, elektrikli araçlar (EV) ve rüzgar türbinlerinin üretiminde çok önemlidirler. Örneğin neodimyum ve disprosyum, elektrikli araç motorları ve rüzgâr türbinlerinde güçlü mıknatıslar için gereklidir.

    Çin, küresel rafinaj kapasitesinin çoğunu kontrol ettiği için ABD, NTE işleme konusunda büyük ölçüde Çin’e bağımlıdır. Bu bağımlılık sebebiyle, ticaret kısıtlamaları veya jeopolitik gerilimler ABD için stratejik bir risk oluşturmaktadır.

Nadir toprak elementi rezervlerinin küresel dağılımı

Son tahminler itibarıyla, nadir toprak elementlerinin küresel rezervleri yaklaşık 130 milyon metrik tondur. Bu rezervlerin dağılımlarından ziyade, rezervler üzerindeki hâkimiyet çok daha belirleyicidir. NTE’nin ülkelere göre dağılımı aşağıdaki şekildedir:

Çin, 44 milyon metrik ton (küresel rezervlerin yaklaşık yüzde 37’si) rezerve sahiptir. Bu rezervle birlikte Çin, yalnızca önemli miktarda yerli üretimiyle değil, aynı zamanda dünya çapındaki nadir toprak madenciliği faaliyetlerine yaptığı stratejik yatırımlar ve ortaklıklar yoluyla da küresel nadir toprak elementleri endüstrisi üzerinde önemli bir etkiye, hatta en büyük etkiye sahiptir.

Küresel üretim ve işleme hâkimiyeti

2023 verilerine göre Çin, dünyadaki nadir toprak madenciliği rezervlerinin yaklaşık yüzde 37’sine sahip olsa da dünya çapında yapılan üretimin yaklaşık yüzde 70’ini gerçekleştirmiştir ve dünyadaki toplam işleme kapasitesinin (rafinasyon) yaklaşık yüzde 90’ını kontrol etmektedir. Hem maden çıkarma hem de rafine etme süreçlerindeki bu hâkimiyet, Çin’i küresel NTE tedarik zincirinde baş aktör ve belirleyici bir unsur olarak konumlandırmıştır.

Yurtdışında stratejik yatırımlar

Çin, NTE kaynakları üzerindeki etkisini güvence altına almak ve genişletmek için kendi sınırları dışındaki madencilik projelerine çeşitli stratejik yatırımlar yapmıştır.

Myanmar’ın Kachin Eyaleti’nde Çinli şirketler, yerel milislerle işbirliği yaparak, genellikle yerel düzenlemelere takılmadan madencilik operasyonları kurdular. Bu bölge, özellikle çevresel kaygılar nedeniyle yerel madenlerin kapatılmasının ardından Çin için önemli bir nadir toprak kaynağı haline geldi.

Kachin Eyaleti’nde, özellikle de Çin sınırına yakın Panwa ve Chipwe kasabaları çevresinde nadir toprak madenciliği hızla yayıldı. Çinli şirketler, çeşitli teknolojiler için gerekli olan ağır nadir toprak elementlerini çıkarmak için genellikle yerel milislerle işbirliği içinde madencilik operasyonları kurdular. Madencilikteki bu artış, yerel topluluklar için önemli çevresel bozulmalara ve sağlık sorunlarına yol açmıştır. Ekim 2024’te Kachin Bağımsızlık Ordusu (KIA) bu kritik madencilik merkezinin kontrolünü ele geçirerek Çin’e nadir toprak elementleri tedarikini sekteye uğratma potansiyeline sahip oldu.

Çinli firmalar, Avustralyalı nadir toprak şirketlerine yatırım yapmıştır. Özellikle, Çin’in kısmen devlete ait bir kuruluşu olan Shenghe Resources, Tanzanya’daki Ngualla projesini geliştiren Peak Rare Earths’ün yüzde 20 hissesini satın aldı.

Avustralya’da Çinli Shenghe Resources firması, nadir toprak projelerine stratejik yatırımlar yapmıştır. Shenghe, özellikle Temmuz 2024’te, yaklaşık 96 milyon Avustralya doları tutarında yatırım yaparak Peak Rare Earths’ün Tanzanya’daki Ngualla projesinin yüzde 50 hissesini satın aldı. Bu ortaklık, Shenghe’nin toplam geliştirme maliyetlerini karşılamak için ek finansman sağlamasıyla birlikte, Ngualla nadir toprak elementi projesini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu hamle sadece Çin için önemli bir nadir toprak kaynağı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda Shenghe’yi küresel nadir toprak tedarik zincirine daha fazla entegre ediyor.

Çin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki (DRC) Sicomines anlaşması gibi altyapı yatırımları karşılığında hammadde kaynaklarını edineceği anlaşmalar yapmıştır. Bu ortaklık, Çin’e nadir toprak elementleri de dahil olmak üzere çeşitli yüksek teknoloji uygulamaları için gerekli olan önemli bakır ve kobalt rezervlerine erişim sağlamaktadır.

Vietnam, 22 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 17) ile dünyanın en büyük rezervlerine sahiptir. Madenler üzerindeki mülkiyet tamamen Vietnam Hükümeti’ne aittir. Avustralyalı Balckstone Minerals firması, Dong Pao Madeni’ndeki imtiyazlar için teklif vermek üzere Vietnam Rare Earth JSC ile ortaklık kurmuştur.

Brezilya, 21 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 16) ile büyük NTE maden rezervlerine sahiptir. Madenler üzerindeki yetki federal hükümette olmakla beraber Çin, küresel Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) bir parçası olarak Brezilya’da çeşitli madencilik şirketleri ve projeleri kurmuş ve bunlara yatırım yapmıştır. Örneğin; CMOC Group Limited (China Molybdenum Co., Ltd.) 2016 yılında Brezilya’nın Goiás ve São Paulo eyaletlerindeki niyobyum ve fosfat operasyonlarını Anglo American plc’den satın aldı. Çinli elektrikli araç üreticisi BYD, 2023 yılında Brezilya’nın Minas Gerais eyaletinde bulunan “Lityum Vadisi”ndeki iki parselin madencilik haklarını satın aldı. Bu, batarya üretimi için istikrarlı bir lityum tedariki sağlamayı amaçlayan BYD’nin Çin dışındaki ilk madencilik girişimi oldu. Çin’in önde gelen inşaat makineleri şirketlerinden Xuzhou İnşaat Makineleri Grubu (XCMG) 2014 yılında yaklaşık 200 milyon dolarlık bir yatırımla bir üretim üssü kurarak bölgedeki altyapı ve madencilik projelerini destekleme kapasitesini artırdı.

Rusya, 10 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 8) ile önemli rezervleri coğrafyasında barındırmaktadır. Özellikle Sibirya’da yoğunlaşan arama çalışmaları, teknoloji ihracı ve silah sanayisi adına oldukça önem taşıyor.

NTE rezervlerine sahip ülkelerin devamı ise şöyle:

Hindistan: 6.9 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 5),

Avustralya: 5.7 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 4),

Amerika Birleşik Devletleri: 1.9 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 1.5),

Grönland: 1.5 milyon metrik ton (yaklaşık yüzde 1) şeklinde devam etmektedir.

Bu rakamlar, NTE rezervlerinin önemli bir kısmının Çin, Vietnam ve Brezilya’da yoğunlaştığını göstermektedir. Ancak ABD’nin global ölçekteki girişimleri iki temel çizgi arasındaki mücadeleyi sivriltiyor.

Nadir toprak işleme teknolojisine sahip ülkeler

Birçok ülke nadir toprak elementi rezervlerine sahip olsa da belirleyici olan, bu elementleri işleme kapasitesidir. Yani bir ülkenin rezervinin olması, o ülkenin bu rezervlerde tek söz sahibi olduğu anlamına gelmiyor. NTE’lerin çıkarıldıktan sonraki rafinasyon ve saflaştırma işlemleri ülkeleri birbirine bağımlı hâle getiriyor. Küresel liderliği tartışmasız olan Çin, NTE işleme konusunda kapsamlı bir altyapı ve uzmanlık geliştirmiştir. Malezya, Avustralya’dan çıkarılan malzemeleri işleyen, Lynas Rare Earths gibi şirketler tarafından işletilen işleme tesislerine ev sahipliği yapmaktadır. Avustralya, madencilik operasyonlarına ve Lynas Rare Earths işletilen işleme tesislerine ev sahipliği yapmaktadır.

Rafinasyon ve saflaştırma işlemlerinde Çin’in sahip olduğu teknolojik üstünlük ve know-how, tüm bu süreçlerin çok daha ucuza yapılabilmesini sağlamış, bu sayede Çin hem kendi rezervleri hem de yeni emperyalist yollarla “hak sahibi” olduğu, satın aldığı dünyadaki rezervler de göz önünde bulundurulduğunda, ABD’yi bile kendisine muhtaç hâle getirmiştir. ABD, Kaliforniya’daki Mountain Pass Madeni’nde MP Materials tarafından işletilen bir işleme tesisine sahip olmakla birlikte, yeni yerel işleme tesisleri kurma çabalarını devam ettirmektedir.

Çin daha önce de NTE’ler üzerindeki kontrolünü jeopolitik bir araç olarak kullanmıştır. Özellikle 2010 yılında Japonya ile yaşanan bir toprak anlaşmazlığı sırasında Çin’in Japonya’ya NTE ihracatını durdurduğu bildirilmiş ve Çin’in kaynak hâkimiyetini siyasi baskı aracı olarak kullanma isteğinin altı çizilmiştir. Bu tür eylemler, ABD’yi tedarik zinciri hassasiyetlerini yeniden değerlendirmeye sevk etmiştir.

Nadir toprak elementleri için ABD nasıl politikalar üretiyor?

Çin’in pazardaki konumu ve etkisine karşılık olarak, ABD hükümeti, Çin nadir toprak elementlerine olan bağımlılığı azaltmak için çeşitli adımlar atmıştır. 30 Eylül 2020’de Donald Trump, ABD’nin “yabancı düşmanlardan” gelen kritik minerallere olan bağımlılığını ele almak için ulusal bir acil durum ilan eden ve yerli tedarik geliştirme ihtiyacını vurgulayan bir idari emir yayınladı

ABD Savunma Bakanlığı, yerli NTE işleme yeteneklerini geliştirmek için ABD’li şirketlerle sözleşme imzaladı. Örneğin, Kasım 2020’de MP Materials, Kaliforniya’da işleme tesisleri geliştirmek için 9.6 milyon dolar aldı

Trump, 2020 başkanlık kararnamesinde, “Birden fazla kritik mineral için tek bir ülkeye, Çin Halk Cumhuriyeti’ne olan bağımlılığımız özellikle endişe vericidir” dedi.

ABD Stratejik ve Kritik Malzemeler Direktörü Adam Burstein, Endüstriyel Taban Politikası için 10 Ocak 2025’te şunları vurgulamıştır: “Düşmanca eylemler nedeniyle son zamanlarda yaşanan aksaklıklar, uzun zamandır kabul ettiğimiz bir şeyin altını çizmiştir; kritik mineraller için tedarik zincirlerinde kabiliyet ve esneklik oluşturmak her zamankinden daha acildir.”

ABD-Ukrayna ilişkileri de bu mineral savaşından nasibini almış durumda. Donald Trump, son günlerde Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky’ye yönelik eleştirilerini yoğunlaştırarak onu “diktatör” olarak nitelendirdi ve Rusya ile çatışmayı uzatmakla suçladı. Bir sosyal medya paylaşımında, Zelenskiy’den “Seçimsiz Diktatör” olarak bahseden Trump, Ukrayna’nın daha fazla kayıp vermemesi için barış müzakerelerini hızlandırması gerektiğini öne sürdü. Buna paralel olarak Trump yönetimi, başta nadir toprak elementleri olmak üzere çeşitli teknolojiler ve savunma sanayisi için gerekli olan kritik minerallere erişimi güvence altına almayı amaçlayan bir politika izliyor. Bunun dikkate değer bir örneği, Ukrayna’ya önerilen “yardım karşılığı mineral” anlaşmasıdır. Bu anlaşma, ABD’nin askerî ve mali desteğinin karşılığında, nadir toprak elementleri başta olmak üzere, Ukrayna’nın maden kaynaklarının önemli bir kısmının ABD’nin kontrolüne verilmesini öngörmektedir.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise ABD’nin, Ukrayna’nın nadir toprak elementleri ve diğer değerli maden kaynakları üzerindeki taleplerine temkinli yaklaşmaktadır. Başlangıçta, Ukrayna’nın “zafer planı” kapsamında bu kaynakların bir kısmını ABD’ye sunmayı öneren Zelenskiy, ABD’nin sunduğu anlaşma taslağında gelecekteki güvenlik garantilerinin eksik olduğunu öne sürerek endişelerini dile getirmiştir. Zelenskiy, bu eksiklik nedeniyle anlaşmanın Ukrayna’nın çıkarlarını korumadığını belirtmiştir

Bu yaklaşım, emperyalistlerin ekonomik anlaşmalar yoluyla temel hammadde kaynakları üzerindeki hâkimiyetini sürekli hâle getirmeye ve güvence altına almaya çalıştıkları yağmacı tarihsel politikalarının olağan bir sonucudur. Farklı yöntemler benimsense de Çin’in Afrika başta olmak üzere, kuşak yol projesi kapsamındaki diğer ülkeler üzerinde gerçekleştirdiği sömürü mekanizmasının bir benzerini ABD, askerî yardım ve siyasi destekten yararlanarak Ukrayna’nın değerli maden yataklarına erişimde kullanmaktadır.

Trump yönetimi aynı şekilde, rezervlerin ancak yüzde 1’ine sahip olsa da Grönland’ın nadir toprak elementlerine, küresel tedarik zincirlerindeki stratejik önemleri, özellikle de ABD’nin bu kritik malzemeler için Çin’e olan bağımlılığını azaltmaya çalışması nedeniyle büyük ilgi duyduğunu ifade etti.

Şu noktalara dikkat çekmekte fayda var:

  1. ABD, Grönland’ı yüksek teknoloji endüstrileri, askerî uygulamalar ve yenilenebilir enerji teknolojileri için çok önemli olan nadir toprak elementleri için potansiyel bir alternatif kaynak olarak görüyordu.
  2. 2019 yılında Donald Trump, zengin maden kaynaklarına erişim de dahil olmak üzere stratejik ve ekonomik nedenler öne sürerek Grönland’ı Danimarka’dan satın almayı teklif etti. Teklif, Danimarka ve Grönland tarafından reddedildi.
  3. Başarısız satın alma girişiminin ardından Trump yönetimi Grönland ile ekonomik ve diplomatik ilişkilerini artırmaya odaklandı. Dünyanın doğusundan ders çıkaran ABD, 2020 yılında Grönland’da madencilik ve altyapıya vurgu yapan ekonomik kalkınma projeleri için fon sağlayacağını duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Grönland ile ortaklaşa iki projeyi finanse etmek üzere 3 milyon dolar tahsis etti. Kayda değer projelerden biri, Alaska Fairbanks Üniversitesi ve Utah Üniversitesi’nin, madencilik sektöründe eğitim ve öğretim sağlamak üzere Grönland’ın KTI Råstofskolen kurumuyla birlikte çalışmasını içeriyordu. Bu işbirliği, yerel kapasite oluşturmayı ve Grönland’da bir madencilik eğitim tesisi kurmayı amaçlamıştır. Kasım 2020’de ABD İhracat-İthalat Bankası, Grönland’ın planlanan en büyük madencilik projesine, yatırımın ABD çıkarlarına fayda sağlaması koşuluyla 200 milyon doların üzerinde yatırım yapmaya hazır olduğunu ifade etti.

Malmbjerg Molibden Projesi: Greenland Resources Inc. Şubat 2025’te Export Development Canada’dan Malmbjerg molibden projesinin geliştirilmesi ve inşası için 275 milyon dolara kadar potansiyel finansman sağlandığını belirten bir ilgi mektubu aldı.

ABD, alternatif tedarik zincirleri geliştirmek için Avustralya, Kanada, Japonya ve AB gibi müttefikleriyle ortaklıklar kuruyor. ABD öncülüğünde kurulan Mineral Güvenliği Ortaklığı (MSP), kritik minerallerin tedarik güvenliğini sağlamak ve tedarik zincirlerini çeşitlendirmek amacıyla oluşturulmuş bir platformdur. Başlangıçta ABD, Avrupa Birliği, Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Almanya, Japonya, Güney Kore, İsveç, Birleşik Krallık ve İtalya gibi ülkelerden oluşan MSP, zamanla üye sayısını artırmıştır. Eylül 2024 itibarıyla Türkiye, Arjantin, Ekvador, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Dominik Cumhuriyeti, Grönland, Kazakistan, Meksika, Namibya, Peru, Filipinler, Sırbistan, Ukrayna, Özbekistan ve Zambiya’nın katılımıyla üye sayısı 30’a ulaşmıştır. Bu işbirlikleri, Çin’in dünya madenleri üzerindeki hâkimiyetini azaltmak amacıyla oluşturulmuştur. Bu durum, dünyanın daha fazla sömürge madenciliğine açılması, baş emperyalist gücün etkinliğinin artırılması için tasarlanmıştır ve emperyalist güçler arasında büyük bir kutuplaşmanın da temellerini oluşturmaktadır.

Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizm, üretimin tarihte hiç olmadığı biçimde toplumsallaşması ama sermayenin de benzersiz bir düzeyde topluma yabancılaşması ile karakterize oluyor. Lenin’in de ifade ettiği gibi, emperyalizm aşamasında ya devrim savaşı önler ya savaş devrime yol açar. Savaş yeni dönemin, emperyalist kapitalizmin kaçınılmaz sonudur. Dolayısıyla, tutarlı bir Marksist-Leninist analiz, dünyanın bugününü kavramaya yardımcı olurken emperyalistler arasındaki hegemonya savaşından doğacak krizlere, çatlaklara, yani fay hatlarına odaklanmalıdır. Bu dünyayı değiştirecek ve kapitalizmden sosyalizme sıçratacak devrimci enerji bu fay hatlarında birikmektedir.

Bu fay hatlarındaki gerilime odaklanan, sınıf mücadelesini enternasyonalist bir yurtseverlik çizgisiyle birleştiren öncünün varlığı devrim yapar. Öncüden mahrum olan halklar da sefaleti yaşamaya devam eder. Emperyalist-kapitalist sistem, yaşadığı tüm krizlerini bir şekilde aştı. 2008’de başlamış olan ve pandemi sonrasında dünyadaki birçok ülkede kapitalizmin yeni ve faşizme çok daha açık yönelimlerini içeren kriz ise henüz ne büyük bir sermaye yıkımı ne de büyük bir politika değişikliğiyle sonuçlandı. Tüm bunlarla beraber, daha önceki yazılarımızda da işlediğimiz hegemonya savaşı, geri dönüşü olmayan bir noktaya gelmiştir.

Sorun, “ürün üretmek için kullanılan hammaddeler” boyutundan çıkmış, ülkelerin silah sanayisine entegre edeceği mineraller üzerindeki bir tahakküm savaşına dönmüştür. Ezilen halkların ve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi, bu tahakkümü kıracak tek yoldur. Velhasıl, gök kubbenin altında kaos var, koşullar mükemmel…

Total
0
Shares
Önceki makale
8 Mart kadın özgürlüğü

Kadın özgürlüğü ve sınıf mücadelesi: Sosyalist feminist bir perspektif

Sonraki makale
Hasçelikler and the City

Sınıf turizmi ve işçi sınıfının kendini ifadesinin gaspı

İlgili Gönderiler