Filipinler’deki komünist isyan, büyük ölçüde zayıflamış olsa da başlangıcından yaklaşık elli yıl sonra hâlâ devam ediyor. Crisis Group uzmanı Georgi Engelbrecht, hareketin mevcut durumunu ve Filipin hükümetinin isyanla mücadelede benimsediği yaklaşımı anlamak için takımadaları dolaştı.
“Gerillalar geri döndü. Bunun tekrar yaşandığına inanamıyorum.” Bu sarsıcı mesaj, Haziran 2024’te, Filipinler’in üçüncü büyük adası ve ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan Samar’da yaşayan bir arkadaşımdan geldi. Samar, 1970’li ve 80’li yıllarda, Ferdinand Marcos’un diktatörlüğü altında komünist isyanın zirvede olduğu dönemde isyanın merkezlerinden biriydi. 1980’lerde Yeni Halk Ordusu ya da NPA (Komünist Parti’nin askeri kanadı) yaklaşık 25 bin kişiydi. Elli yıl boyunca NPA ile Filipin ordusu arasındaki süren çatışmalarda en az 40 bin kişi hayatını kaybetti.
Bugün çatışma eski hâlinin bir gölgesi durumunda (ancak arkadaşımın da belirttiği gibi) NPA hâlâ ülkenin bazı bölgelerinde etkinliğini sürdürüyor. Filipin ordusuna göre, Kasım 2024 itibarıyla ülkede yaklaşık bin 100 ya da daha az gerilla bulunurken, zayıflamış dört isyan cephesi varlığını sürdürüyor. Hareket, çoğunlukla kamu hizmetlerinin yetersiz olduğu yoksul bölgelerden yeni üyeler çekmeye devam ediyor. Aynı zamanda, Filipinler’in daha varlıklı bölgelerinden de yeni katılımlar oluyor ve buralarda yaşayan bazı gençler idealist nedenlerle mücadeleye katılıyor. Kasım 2023’te hükümet ve komünist devrimciler, silahlı isyanı sona erdirmeyi amaçlayan müzakereleri yeniden başlatma konusunda anlaştı. Ön görüşmeler hâlâ masada gibi görünse de, bunlar hakkında kamuoyuna çok az şey açıklandı. Aynı zamanda ordu, NPA’yı savaş alanında etkisizleştirmek için saldırmaya devam ediyor. Yaşanan çatışmalar nedeniyle 2024 yılı içerisinde en az 129 kişi hayatını kaybetti.
Asya’nın en uzun soluklu komünist isyanlarından birinin köklerini ve sürekliliğini anlamak için Aralık 2022 ile Mart 2024 arasında kara, hava ve deniz yoluyla ondan fazla Filipin eyaletini dolaştım. Ordu subayları, sivil toplum liderleri, bir gençlik kurumunun üyeleri, devrim sempatizanları ve yerel yaşlılarla konuştum. Komünist hareketin üyeleriyle de temas hâlindeydim. Filipin ordusunun inkâr edilemez ilerleyişine rağmen, Maoist isyanı tek başına güç kullanarak tamamen bastırmanın mümkün olmadığına ikna oldum. Bunun gerçekleşmesi için hükümetin, Filipinler’i uzun süredir rahatsız eden eşitsizlikleri masaya yatırmak gibi zor bir işi yapmasının zorunluluğuna kanaat getirdim.
Samar’a bir ziyaret
Samar, gerillanın yeniden ayağa kalkışıyla ilgili mesajı gönderen arkadaşımın memleketiydi. Tarihsel olarak komünist isyan burada güçlü köklere sahipti. Hatta 2016 yılında Filipinler Komünist Partisi (CPP), İkinci Parti Kongresi’ni bu adada düzenlemişti. Altı yıl sonra (2022) Filipinler Ordusu, Samar’da yaşayan ve aralarında sırasıyla partinin yürütme kurulu başkanı ve genel sekreteri olan karı koca Benito ve Wilma Tiamzon’un da bulunduğu önde gelen CPP yetkililerini öldürdü. Ada hâlen devrimcilerin faaliyet gösterdiği bir yer. Mayıs 2024’te NPA burada iki askeri cezalandırarak ordunun daha fazla asker göndermesine yol açmıştı.
Samar’ı dolaşırken isyancıların bu coğrafyayı neden cazip bulduklarını anlayabiliyordum. Adanın iç kısımları ormanlarla kaplı. Yoğun bitki örtüsü burayı ideal bir saklanma yeri hâline getiriyor; geçmişte gerillalar burada üsler kurar ve saldırılar düzenlemek için kurdukları üsleri kullanırlardı. Samar’ın uzun sahili, onu komşu adalar için ideal bir geçiş noktası hâline getirerek, devrimcilerin kıyılardan takımadaların diğer bölgelerine silah sevkiyatı yapmasına olanak sağlamıştır. Samar’ın komünist isyanın bir zamanlar sağlam bir şekilde örgütlendiği bir başka bölge olan Bicol bölgesine yakınlığı da Samar’ı hareket için ideal bir merkez hâline getirdi.
Bir de üç vilayetten oluşan Samar’ın yoksul bir bölge olduğu gerçeği var. Filipin nüfusunun yaklaşık yüzde 22’si, yani ülkenin beşte birinden fazlası yoksul ya da yoksulluk sınırında yaşıyor. Ancak Samar’da devrimcilerin saklandığı bazı il ve ilçelerde bu oran bir buçuk kat daha yüksek. Hem kadın hem de erkek eski isyancılar, geçimlerini sağlamak için dernekler ve kooperatifler kuruyor. Bu grupların çoğu küçük ölçekli çiftçilerin daha verimli üretim yapmalarına, daha büyük pazarlara erişmelerine ve sürdürülebilir tarım uygulamalarını öğrenmelerine yardımcı olmayı amaçlıyor. Bu gruplardan bazıları, aynı zamanda barış inşası seminerleri de düzenlemiştir. Ancak ne Samar’da ne de ülke genelinde bu çabalara devlet desteği sağlanmıştır.
Samar gezimi Kuzey Samar eyaletinin başkenti olan ve Pasifik Okyanusu’na bakan Catarman kasabasında sonlandırdım. Kasabanın gerçek adı Latman ya da palmiye ağaçlarına atfen Calatman’dır. Calatman, yemyeşil bir alan olmaya devam etmektedir. Belediye merkezinden kısa bir araba yolculuğuyla ulaşılabilen Doğu Filipinler Üniversitesi kampüsü, adanın dört bir yanından gelen öğrencileri kendine çekmektedir. Kasabanın bu cenneti andıran havasına rağmen, Samarlı birisi bana isyancıların zayıflamış olsalar da bölgede tükenmiş bir güç olmadıklarını söyledi. Gün batımına kadar konuştuk ve Catarman’dan arabayla yaklaşık üç saat uzaklıktaki Catbalogan City’deki otelime dönerken, tepelerin yakınında gece boyunca yankılanan silah seslerini duydum.
İsyanı geri püskürtmek
Başkent Manila’da birbirini izleyen hükümetler, isyancıları yenmek için geleneksel askerî saldırıların sınırlarını bildiklerini söylediler. Üst düzey yetkililer, yoksulluk gibi sorunları ele almaları ve uzak bölgelerde yaşayanlara ulusal hükümetin yaşamlarında maddi bir fark yaratabileceğini kanıtlamaları gerektiğini kabul ediyor. Çabalarına dair fikir edinmek için, uzun zamandır çatışmanın sıcak noktaları olan ve (tesadüfi olmayan bir şekilde) genellikle keskin ekonomik ayrımları sürdüren endüstrilere ev sahipliği yapan iki adaya, Negros ve Mindanao’ya gittim.
Negros Adası’nın yüzyıllardır ekonomik can damarı olan şeker endüstrisini ele alalım. Şeker üretimine hâlâ büyük fideciler ya da mülk sahiplerinin işletmeleri hâkim. Bu işletmeler büyük ölçüde eşitsiz bir yapıya sahip. Bir avuç oligarkın altında çalışan çiftçiler, kabaca birkaç yüz peso (günde birkaç dolara eş değer) kazanıyor, bu da Filipinler’deki asgari ücretin altında. Şeker kamışı fidelerinin sahipleri, çalışanlarına bazı açılardan daha iyi davranmaya başlamış olsa da düşük ücretler ve şiddet devam ediyor. Yolda geniş şeker kamışı tarlalarının yanından geçtim ve kavurucu sıcak altında ekim ve hasat yapan, sakada olarak bilinen işçi gruplarını gördüm.
Filipinler’de toprakların daha adil bir şekilde dağıtılması, 1988’den beri resmî bir devlet politikası olmasına rağmen, bu politikanın sonuçları beklentileri karşılamadı. Üstelik Negros adası, reformun uygulanmasının en zor olduğu bölgelerden biri: toprak ağaları ellerindeki nimetleri paylaşmaya asla yanaşmıyor ve bölgede muazzam bir siyasi nüfuza sahipler. Hükümet bazı büyük mülkleri parçalamış olsa da, artan maliyetler ve düşük ürün fiyatları nedeniyle topraklarını satmak zorunda kalan pek çok çiftçi yoksul kalmaya devam etmiştir. Bu bağlamda, NPA’nın Negros’ta taraftar bulmaya devam etmesi de şaşırtıcı değil. Komünist partinin iki ayda bir yayınlanan gazetesi Ang Bayan, Negros ve tarıma bağımlı diğer eyaletlerde “gerçek bir toprak reformunun olmamasını”, protestoların ve direnişin temel nedeni olarak sürekli dile getiriyor.
Adanın doğu yakasından geçerken bazı yerelliklerin adanın kuzeyindeki varlıklı köylerden gözle görülür şekilde daha az gelişmiş olduğunu fark ettim. Escalante’de durdum. Burada 1985 yılında hükümete karşı düzenlenen bir protesto eylemi sırasında, güvenlik güçleri en az yirmi kişiyi öldürmüş ve çok sayıda kişiyi de yaralamıştı. Escalante Katliamı, “Kanlı Perşembe” olarak anılmaktadır. Kurbanların anısına şehrin merkezinde, öldürüldükleri yerin yakınına birer anıt dikilmiştir.
Kasabadaki ortam, neredeyse kırk yıl önce bölgeyi etkisi altına alan yakıcı gerilimlerden kuşkusuz çok daha farklı. Bir oyun alanı, gösteriler için bir sahne ve geleneksel Filipin mutfağı satan yiyecek tezgahlarının bulunduğu kasabanın halka açık meydanı olan Escalante City Plaza, ziyaret ettiğimde yerel halktan insanlarla doluydu. Seksek oynayan çocuklar gördüm; telefonlarına yapışmış gençler müzik dinliyordu. Görünürde hiç polis yoktu. Yine de şiddet devam ediyor. 2024’ün başlarında isyancılar ve ordu arasında kasabanın dış mahallelerinde ve komşu Calatrava’da çatışmalar yaşandı. Silahlı kuvvetler, isyancıları gerçek bir güvenlik tehdidi olarak gördüklerinin bir işareti olarak hava saldırılarına bile başvurdu.
Bazı üst düzey yetkililer, adanın meydanlarında komünistleri vurmanın isyanı kesin olarak bastırmayacağının farkında. Manilla’daki bir yetkili bana, “Negros Adası’ndaki toprak sorununu çözmek için ulusal hükümetin müdahalesine ihtiyacımız var” dedi. Yetkili, tarım reformuna rağmen küçük çiftçilerin büyük toprak sahiplerine kıyasla dezavantajlı durumda olmaya devam ettiğini ve toprak sahipleri ile şeker işçileri arasındaki büyük eşitsizliğin sürdüğünü belirtiyordu. Negros’un uzak bölgelerine çok az kamu yatırımı yapılmıştır. Ancak hükümet, 2018’de başlayan devasa, çok boyutlu bir isyanla mücadele programının bir parçası olarak bunu değiştirmeye başladı. Bu stratejinin hayati bir parçası da devlet hizmetlerinin köy düzeyine kadar ulaşmasını sağlamak. Çatışmalardan etkilenen topluluklar içindeki projeleri finanse edecek fonları elde etmek için köylerin, önce ordudan “isyandan arınmış” olduklarına dair onay almaları gerekiyor. Ardından, devlet kurumları su ve sanitasyon sistemlerinin geliştirilmesinden tarım ürünlerinin pazara ulaştırılmasında kullanılabilecek yolların inşasına kadar çeşitli girişimlerde bulunacak.
Negros Oriental’deki Ayungin kasabasında, program kapsamında inşa edilen bir yolu gözlemledim. Bu, şehir merkezleri ile uzak bölgeler arasında ulaşımı sağlamaya yönelik daha geniş bir çabanın parçasıydı. İşçiler el işlerine ara vermiş, bir ağacın gölgesinde susuzluklarını gideriyorlardı. Bisikletinde sebze yüklü genç bir adam gördüm, muhtemelen bunları pazara götürüyordu. Tamamlanması gerekse de köylüler yoldan memnun görünüyordu. Hükümetin bölgeye ilk yatırımı yapıyor olması, ileride daha aktif bir varlık göstereceklerinin sözünü veriyor gibiydi. Burada yaşayan birisi bana, “Çimento, mermilerden daha çok kazandırıyor” dedi.
Bir adanın çatışmadan barışa uzanan yolu
Negros’un güneyinde yer alan ve hem doğal kaynaklar hem de kültürel çeşitlilik açısından zengin bir ada olan Mindanao’ya da uğradım. Adada muz, ananas ve kereste yetiştiren fidecilerin yanı sıra madencilik ve tomrukçuluk şirketleri de faaliyet gösteriyor. Ada, aynı zamanda Lumad olarak bilinen ve Filipinler’in en yoksul sakinleri arasında yer alan yerli topluluklara da ev sahipliği yapmaktadır.
Mindanao’nun uzun bir çatışma geçmişi var. Filipinler hükümeti ve maden çıkarma endüstrisi sıklıkla yerel topluluklara ait olan toprakları hedef almıştı. Hükümet ve özel şirketler tehditler savurmuş ve zaman zaman bu topluluklara karşı şiddet kullanmışlardı. Bazen de komünist devrimcilere karşı paramiliter güçleri (çoğunlukla ordu tarafından eğitilen köylüler) görevlendirdiler. Yerel coğrafyayı çok iyi bildikleri için, birçok kabile reisi ve onların takipçileri, çatışmanın tarafları (komünist devrimciler, Filipinler ordusu ve paramiliter gruplar) açısından öncelikli olarak ikna edilmesi gereken gruplar oldular. Bazı yerel gruplar özellikle 1970’lerde isyana katılmış olsa da, artık birçoğu silahlanmıyorlar. Mindanao’nun Caraga bölgesindeki Agusan’da bir yerli lider, topluluğunun başına gelenler hakkında çok açık konuştu. “Eğer bir işimiz olsaydı, herhangi bir silahlı gruba katılmazdık” dedi.
Bu sıkıntılı ortamda hükümetin altyapı ve temel hizmetlere yatırım yapma çabaları bazı Mindanao sakinlerinin takdirini kazandı. Eski komünist üslerinden birinin önünden geçerken, toplumsal kalkınma alanında çalışan yerel birisi, bana Arakan’daki yerel pazarın karşısındaki otoyolu işaret ederek, “Bu yol 2017’de bir savaş alanıydı” dedi. “Kadrolar o zamandan beri bölgeden ayrıldı ve ortalık sakinleşti” diye ekledi. Komşu kasaba Magpet’te bir topluluk lideriyle bir fincan sert kahve eşliğinde konuştum. Çatışmalar yatıştığından beri topluluk üyelerinin tarımsal ürünlerini satmalarının daha kolay olduğunu söyledi.
Hükümet, aynı zamanda “köy karavanları” da düzenliyor. Bu, çeşitli yerel kurum ve birimlerin ortaklaşarak ücra bölgeleri ziyaret edip hijyen kitleri, tarım ekipmanları, gıda paketleri ve bazen de nakit yardımı gibi malzemeler dağıttığı girişimler için kullanılan bir kavram. Birçok yerel yetkili karavanları “hizmetleri halka götürme” çabası olarak tanımladı. Normal koşullar altında, devletin sağlık hizmetleri gibi hizmetleri, en ücra yerleşim yerlerinde bile günlük olarak sunabilmesi gerektiğini fark etmemiş gibi görünüyorlardı.
Sadece yoksullar değil
Samar’a San Juanico Köprüsü’yle bağlı olan Leyte Adası, komşusuna göre biraz daha varlıklı ve çatışmalardan daha az etkilenmiş bir ada. Samar’da gerillalar Maoist halk savaşı için ormanı kullanırken; Leyte’de isyan, daha çok “beyaz alanlar” olarak adlandırılan, yani hareketin siyasi ve operasyonel tarafında çalışmak isteyen insanları bulabilecekleri şehirlere ve kent merkezlerine odaklandı. Bu liderler, entelektüel ve ideolog olma eğilimindedir ve, devletin ordusuna göre, isyanın “kurumsal ilişkilerini, ideolojik bağlılığını” sağlamaktadır. NPA’nın askeri güçleri üzerindeki baskı göz önüne alındığında, bu siyasi çalışma devrim mücadelesini canlı tutmak için kilit önem taşıyor.
Gençler, genellikle gerilla güçlerinin bir parçası olarak silahlanmadan önce aktivist olarak komünist harekete katılırlar. Bohol Adası’ndaki ölümü, Şubat 2024’te ulusal manşetlere taşınan eski bir öğrencinin deneyimi de bu ilişkiyi karakterize ediyordu. Prestijli bir üniversitenin hukuk bölümünden mezun olan yirmi altı yaşındaki Hannah Jay Cesista, hükümet güçleriyle girdiği bir çatışmada diğer NPA savaşçılarıyla birlikte öldürüldü. Cesista, silaha sarılan ne ilk ne de son öğrenciydi. Uzun süredir barışı savunan bir kişi, Filipinler’in bu uzun savaşta “gençliğinin çiçeğini kaybettiğini” belirtti.
Pek çok gerilla, görece ayrıcalıklı bir geçmişe sahiptir. Gerçekten de CPP’nin artık hayatta olmayan kurucusu Jose Maria Sison varlıklı, toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Aynı durum, Ağustos 2024’te Filipin ordusuyla girdiği bir çatışmada öldürülen komünist parti lideri Concha Araneta için de geçerliydi. Leyte’nin kuzeyindeki Bicol bölgesinde yaşayan genç bir aktiviste siyasi mücadeleye katılma nedenlerini sorduğumda, bana şu yanıtı verdi, “Kendi ailemde neler olduğunu gördüm; bizim sahip olduğumuz ama başkalarının işlediği topraklar… ve merak ettim: Buna izin veren, benim de ait olduğum toplumda neler oluyor?”
Bu gençleri Filipinler toplumunu, gerekirse güç kullanarak da olsa, değiştirmeye iten idealizm ve hatta şevk, kırsal kesimde yaşayan ve geri kalmışlıkğa ek olarak bir de karşılaştıkları adaletsizliklerden dolayı hayal kırıklığına uğramış olsalar da, ancak başka koşullar söz konusu olduğunda silaha sarılan pek çok Filipinli ile tezat oluşturuyor. Hâlihazırda hareketin içinde olan bir akrabaları olabilir. Ya da polis veya askerî güçlerin tacizine maruz kalmış olabilirler. Güvenlik güçleri, operasyonları yürütme biçimlerini değiştirdiğini iddia etse de insan hakları örgütleri hâlâ aktivistlerin kaçırıldığı vakaları rapor ediyor. Manila’daki askerî saldırılarda ayrıca, yetkililerin komünist hareketle ilişkili olduğundan şüphelenilen kişi veya kuruluşları kovuşturmak veya başka şekillerde taciz etmek için bazen aşırıya kaçan çabalarını ifade eden, “kırmızı etiketleme” uygulaması da yaygın olarak kullanıldı. Leyte’nin hemen kuzeyindeki Bicol’de yerel bir kalkınma kuruluşunu yöneten bir kadın, bana “bu atmosferde çalışmak çok zor” dedi.
Savaşın sona ermesi
Yolculuğumu Manila’nın kuzeyindeki Quezon City, Diliman’da bulunan Filipinler Üniversitesi kampüsünde gezinerek sonlandırdım. Bu bölge, 1960’larda Filipin öğrenci hareketinin doğduğu ve CPP’nin ilk kadrolarının çekirdeğinin oluştuğu yerlerden biriydi. Bir kapının üzerinde devrimi kutlayan grafitiler gördüm. Karalanmış bir başka yazılama ise öğretmenleri kırsaldaki mücadeleye katılmaya çağırıyordu. Bu arada ekim ayı sonlarında hükümet, iddialara göre, devlet güçlerinin CPP’nin başkanını tutuklamasıyla büyük bir zafer kazandı.
İki taraf arasındaki olası müzakerelerin nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek. İdeal olan, devrimcilerin silahlı mücadeleyi bir prensip meselesi olarak bir kenara bırakıp hükümetle siyasi bir sürece girmesi. Elbette bu senaryonun gerçekleşmesi pek olası değil. Ayrıca hükümetin, savaş alanında kazandığı kısmi zaferler göz önüne alındığında, yalnızca asgari düzeyde tavizler verebileceğini düşünmesi tehlikesi de var. Bu bir hata olur. Komünist hareketin içerisinden konuştuğum kişilerin tamamı, hükümetin çatışmanın “temel nedenlerini”, özellikle de ülkedeki sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri ele almadığı sürece mücadeleden vazgeçmeyeceklerini ifade etti. Bu konuda bazı ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, yaptığım seyahatler bana hükümetin işinin henüz bitmediğini gösterdi. Komünistler ve hükümet arasındaki görüşmelerle birlikte bu çabaların iki katına çıkarılması, taraflar için bu uzun süren savaşı nihayet sona erdirmenin en umut verici yolu olmaya devam ediyor.
Çeviren: Sinan Köksal
Bu yazının orijinali, crisisgroup.org‘da yayınlanmıştır.