Kılavuz Bülten; haftalık gelişmeleri, gözden kaçanları, emekçilerin gündemlerini yorumluyor ve sizlerle buluşturuyor.
Bu haftanın bülteninde geçtiğimiz haftanın işçi direnişlerinin yanı sıra CHP-MHP koalisyonu önerisi ve Gazze’de başlatılan tam işgal saldırısı konu ediliyor. Ayrıca Kılavuz’da bu hafta çıkan yazıları bültende bulabilirsiniz.
Yorum ve önerilerinizi de bizimle paylaşabilir, bültenin gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.
Haftanın işçi direnişleri

İstanbul – Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube’de örgütlü Hyundai Asansör işçileri sendikal örgütlenme hakları ve anayasal güvence için basın açıklaması gerçekleştirdi.
Ankara – Türk Standartları Enstitüsü ve bağlı iş yerlerinde örgütlü Öz Büro-İş Sendikası’na üye işçilerin başlattıkları grev Erdoğan’ın kararıyla 60 gün ertelenmişti. Sendika, işçilerin tehdit edildiğini bildiriyor.
Ankara – İnsani çalışma koşulları talebiyle direnişe başlayan Tapetan Mensucat fabrikası işçilerinin başlattıkları grev 17. gününde.
Kocaeli/Dilovası – Kocaeli Gebze 1 No’lu şubeye bağlı Omsa Metal işçilerinin tazminatsız işten çıkarılmasıyla başlayan direniş fabrika içine taşınmıştı. Direniş 70. gününde kazanımla sonuçlandı! Direnen işçiler yenilmezler!
Kocaeli – Sakarya Hendek OSB’de bulunan SAG Hidrolik’te Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin başlattığı direniş 40. gününde. İşçiler geçtiğimiz hafta basın açıklaması gerçekleştirdi.
Dersim – 56 gündür direnen Birtek-Sen’e üye Peri Tekstil işçileri basın açıklaması gerçekleştirdi ve çadır direnişini sonlandırdıklarını, yine de mücadelelerinin devam edeceğini belirtti.
İzmir/Gaziemir – Sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan Digel Tekstil işçilerinin haklı direnişi 247. gününde!
İzmir/Menemen – TPI’da çalışan 2 bin 300 işçinin başlattığı Petrol-İş Sendikası öncülüğündeki direniş dayanışma kampanyası başlattı. Gün birlik olma ve dayanışmayı büyütme günündür!
İzmir/Kemalpaşa – Temel Conta Grevi 284. günü geride bıraktı. “284 gündür grevdeyiz! Yasalar patronun kalkanı olmuş, işçi sınıfı ise yok sayılıyor. Ama unutmayın; köle değiliz, bu direniş onurumuzdur”
İzmir/Karşıyaka – Genel-İş Sendikası üyesi Karşıyaka Belediye işçilerinin başlattıkları direniş sonuç verdi ve işçilere ödeme yapılacağı sözü verildi.
Amasya/Merzifon – Kristal İş Sendikası’nda örgütlü GM Teknik Cam işçilerinin grevi 66. gününde tüm hukuksuz işçi alımlarına ve grev kırıcılığına rağmen kararlılıkla devam ediyor.
Antep – Aylardır ücretlerini alamadıkları için direnişe başlayan Linea Tekstil işçilerinin direnişi üçüncü ayına girmek üzere.
Van – Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım 223 işçinin işine son vermişti. İşçiler günlerdir eylemlerine kararlılıkla devam ediyor.
Bir restorasyon önerisi: CHP-MHP koalisyonu

Geçmişte CHP Genel Başkanlığı, başbakan yardımcılığı, Meclis başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş olan Hikmet Çetin, T24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, dikkat çekici iddialarda ve öngörülerde bulundu. Bu iddiaların en önemlisi, Devlet Bahçeli’ye yaptığı ziyarette ima ettiğini söylediği “CHP-MHP koalisyonu” önerisi oldu. Bu öneriye göre, CHP-MHP koalisyonu Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi belirsizlikleri bitirecek bir öneme sahip. İddianın bir diğer yanı ise bu koalisyon 12 Eylül öncesinde kurulabilmiş olsa, darbeyi engelleyebileceği yönünde bir tespit!
Bu röportajın ardından, Hikmet Çetin ayrıca Fatih Altaylı’nın YouTube programına konuk oldu ve bu programda da aynı ifadeleri dile getirdi. Hikmet Çetin’in NATO’nun sivil siyasi temsilciliği de dahil olmak üzere düzen adına yürütmüş olduğu görevler, CHP’nin düzenlediği mitinglerde Özgür Özel’in yanında yer alması, Devlet Bahçeli ile kamuoyuna yansıtılan görüşme gibi faktörlerle birlikte düşünüldüğünde, dile getirilenler yalnızca Hikmet Çetin’in kişisel düşünceleri değil gibi görünüyor.
Kürt sorununda çözüm, Orta Doğu’daki gelişmeler doğrultusunda Türkiye’de devletin yeniden yapılanması tartışmaları ile birlikte, MHP’nin Türkiye siyasetindeki misyonuna yönelik değerlendirmeler öne çıkıyor. Bir yandan muhalefete yönelik operasyonlardan Erdoğan ve AKP sorumlu tutulurken, MHP söz konusu olduğunda ise iktidar ortağı olarak pozisyonundan ziyade AKP ile arasındaki gerilim noktalarına odaklanılıyor. Böylelikle ortaya çıkarılan tablo, Türkiye’de değişimi ve normalleşmeyi isteyen bir MHP resmi ortaya koyarken, muhalefete dönük operasyonlardan ise yalnızca AKP’yi ve Erdoğan’ın iktidar hırsını ön plana çıkarıyor.
Hikmet Çetin, 12 Eylül’ü getiren sorunu “anarşi sorunu” olarak ortaya koyarken, CHP-MHP koalisyonunun kurulamamasını darbenin sebebi olarak gösteriyor. Dahası, Alparslan Türkeş’in MHP’nin organize ettiği antikomünist paramiliter örgütlenmelerdeki rolünü gizleyerek onu masumlaştırıyor. Hâlbuki, MHP ve faşist hareket, doğrudan doğruya kapitalist emperyalist sistemin Türkiye’de büyüyen komünist harekete karşı bilinçli bir şekilde geliştirdiği bir araçtı. Ülke çapında komünist önderlere, gençlere, kadınlara, aydınlara, Alevilere, Kürtlere yönelik saldırılar, bizzat bu partinin öncülüğünde düzenlendi. Yani yedi TİP’li gencin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı gibi saldırılar, karanlık bir el tarafından örgütlenmedi; MHP aracıllığıyla bizzat devlet kontrolünde gerçekleşti.
Günümüze gelindiğinde, AKP-MHP koalisyonu, özellikle Kürt siyasi hareketi çevresinde etki alanını genişleten bir muhalefetin büyüdüğü, ayrıca Gezi İsyanı sonrasında toplumun sosyalist siyasetle ilişkisini kuracak kanalların açılıyor olduğu bir Türkiye gerçekliğine tepki olarak, bir tür “Milliyetçi Cephe” hükümeti olarak kuruldu. 10 yıldır devletin ve onun toplumla, muhalefetle kurduğu ilişkinin gerici dönüşümü, bizzat bu koalisyonun topluma dayattığı faşist politikalarla mümkün oldu. Şimdi ise 10 yılda teslim alınamayan toplumsal muhalefet ve Orta Doğu gerçekliği, iktidar içinde tartışmaları da tetikleyen bir etki yaratıyor.
Türkiye halklarının sorunlarını çözecek, demokratikleşmenin ve daha adil bir toplumsal düzenin önünü açabilecek olan gelişmeler, Devlet Bahçeli’nin veya faşist hareketin yasal şubesi olarak var olan MHP’nin kuracağı bir hükümetle değil; bizzat emekçilerin kendi kaderini eline alarak vereceği mücadelenin sonucunda gerçekleşebilir. Hikmet Çetin ve onun temsil ettiği akıl ise iktidarın azgın saldırılarına rağmen toplumu özne kılacak hamlelerden kaçınıyor. Bunun yerine, “CHP-MHP ittifakı” formülü ile Türkiye’nin “normale” döneceğini iddia ediyor.
Süreç içindeki belirsizliklerin ve iktidarın muhalefete dönük saldırgan tutumunun toplumda radikal eğilimleri de güçlendireceğini öngören “devlet aklı”, Hikmet Çetin örneğinde olduğu gibi, Türkiye kapitalizmine bir yumuşak geçiş ve restorasyon öneriyor. Türkiye halklarının özlemlerine yanıt üretemeyecek olan bu öneriye karşın Türkiye’de emekçilerin lehine sonuçlar verecek bir toplumsal dönüşüm Bahçeli istediği için değil, AKP’ye teslim olmayan emekçilerin mücadelesiyle mümkün olacak.
Gazze’de tam işgal saldırısı

İsrail, iki yıldır şiddet dozunu artırarak sürdürdüğü soykırımı ve son haftalarda hazırlığını yaptığı işgal planını ileri aşamaya taşıyacak olan Gazze şehrini işgal girişimine başladı. Şehrin merkezine yönelik saldırılarını şiddetlendiren İsrail, tüm şehrin boşaltılmasını istiyor.
Son iki yıldır şiddetlenen soykırımda 65 binden fazla Filistinli katledildi. Bunların içinde, 147’si çocuk olmak üzere 440 kişi açlıktan yaşamını yitirdi. Bu sayıların iyimser sayılar olduğu, gerçek ölü sayısının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Gazze şehrinin işgali için yapılan saldırılar sebebiyle en az 450 bin Gazzelinin evini terk ettiği belirtiliyor. İsrail’in Gazzelilere yaşamaları için “güvenli bölge” olarak gösterdiği kamplar ise Gazze’nin yaklaşık yüzde 10’u büyüklüğünde. 1.7 milyon Gazzelinin bu kamplarda barınması isteniyor!
Gazze’de soykırım, İsrail’de firesiz bir destekle karşılanmıyor. İşgal operasyonunun İsrail’i askerî bir belirsizliğe götürdüğünü ve rehinelerin kurtarılma ihtimalini yok edeceğini düşünen İsrailliler, Netanyahu iktidarına karşı eylemler düzenliyor. Netanyahu’nun iktidarının bekası için bu saldırılara muhtaç olduğu da kuvvetli bir görüş. Bu durum, askerî operasyonların süreklileşmesi hâlinde, Netanyahu hükümetine karşı tepkilerin büyüyebileceğine işaret ediyor.
Soykırım şiddetlenerek devam ederken, Filistin halkının yanında yer alan uluslararası kamuoyu büyüyor. Küresel Sumud Filosu Gazze’ye insani yardım ulaştırmak ve ablukayı kırmak için yolculuğuna devam ediyor. Birleşmiş Milletler’in bir araştırma komisyonunun raporu ise İsrail’in yaptıklarını soykırım olarak tanımlıyor. Ayrıca, önümüzdeki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında Filistin’i bir devlet olarak tanıyacak olan devletlerin sayısı artıyor. Fransa, Birleşik Krallık, Avustralya gibi ülkelere en son Portekiz dahil oldu.
Sonuçta İsrail’e karşı henüz ciddi sayılabilecek bir uluslararası yaptırım söz konusu değil. Ancak İsrail’in yaptıkları, birçok uluslararası sivil toplum kuruluşunun ve kamuoyunun zaten söylendiği gibi, bir soykırım olarak tanımlanırsa İsrail ile ticari ve diplomatik ilişkilerin niteliğinin yeniden değerlendirileceği bir kapıyı açabilir. Ayrıca, Filistin devletinin tanınması, İsrail’e soykırım operasyonlarını durdurup müzakereyi ve diplomasiyi kullanması yönünde bir baskı unsuru olabilir.
Sonuç olarak, hâlihazırda Gazze’de soykırım tüm şiddetiyle devam ediyor, İsrail ise uluslararası tepkileri önemsemiyor. Soykırıma ve ABD başta olmak üzere İsrail’e verilen pervasız desteğe karşı mücadelenin ve Filistin halkına desteğin büyütülmesi gerekiyor.
Kılavuz‘da bu hafta

Piyasaya direnen bir neslin anatomisi – Mehmet Şakir Gök
Gençlik içinde bir yandan bireysel kurtuluş anlatıları baskınken, diğer yandan barınma hakkı, eğitim hakkı, ekonomik adalet gibi toplumcu talepler giderek yükselmektedir. Bu çelişki, gençliğin içinde bulunduğu sistemsel baskıdan doğmaktadır. Sistemin ürettiği sorunlar toplumsal, sunduğu çözümler bireyseldir ve son dönemlerde gençlik, bu sorunlara karşı sisteme dair tepkilerini ifade edebilmiştir. Bu noktada, gerçek kurtuluşun birlikte hareket etmek olduğunu, örgütlü mücadelenin gerekli olduğunu anlatmak için bir fırsat doğmaktadır.
Gençlik içerisinde zaman zaman ortaya çıkan bu ortak mücadele eğilimi, çoğu zaman örgütsüz, duygusal, günübirlik bir düzeyde kalmaktadır. Bu dönemlerde sorunun temelini gösterebilmek, asıl hedefi işaret edebilmek pek kıymetlidir. Bu dönemsel dayanışma refleksini kalıcı bir mücadele hattına dönüştürmek, gerçek kurtuluşun yollarını açacaktır.

Kızıl Parti Eş Sözcüleri: “Yaşanan tüm siyasi gelişmeler ülkeyi daha kaotik günlerin beklediğini gösteriyor.” – Kılavuz
Yaşanan tüm siyasi gelişmeler ülkeyi daha kaotik günlerin beklediğini gösteriyor. Sosyalistlerin bağımsız, devrimci bir cephe kurması ve ortak bir akıl, ortak bir eylem birlikteliği oluşturması her zamankinden daha önemli. İktidarı ve muhalefetiyle sınıf düşmanlığında ortaklaşan ve açık faşizme doğru giden bu süreçte sosyalistlerin düzen dışı bir mücadele hattı örmesini, bu temellerde yan yana gelebilmesini ve emekçiler için gerçek bir umut hâline dönüşmesini önemsiyoruz. Bu bağlamda, yaşanan siyasi gelişmeler çerçevesinde, devrimcilerin sokakta yan yana gelebildiği ve ortak bir güçle hareket ettiği durumların sayısını artırmak zorundayız.
Bu birlikteliklerin artması ve birlikte iş yapma kültürünün geliştirilmesi, emekçi kesimlerin yöneleceği bir odak yaratacaktır.

Nepal’de emperyalist komplo mu devrimci potansiyel mi? – Soumyadeep Kanji / Çeviren: Sinan Köksal
Umutsuzluğa kapılmış “sol” partiler, “titiz planlara” ve “komplolara” takıntılıdırlar; halka ve her şeyden önce kendi politikalarına nasıl güveneceklerini ise bilmezler. Bu “titiz plan” halkın haklı öfkesini kullanıyor olsa bile, toplumsal değişim için verilen mücadele halka ve devrimci komünist siyasete güvenerek yürütülmelidir. Nepal halkının bu ayaklanması haklıdır. Emperyalistlerin “titiz planları” gerçekten engellenecekse, o zaman asıl görev Nepal devletini desteklemek değil; Nepal devletine karşı süren mücadelede işçilerin, köylülerin ve orta sınıfın çıkarları doğrultusunda birleşik bir devrimci alternatif güç merkezini inşa etmektir.
9 Eylül’de, revizyonist Nepal Komünist Partisi’nin lideri Başbakan K. P. Oli istifa etti ve ordunun yardımıyla ülkeden kaçtı. Tarihsel bağlamda, 9 Eylül aynı zamanda Yoldaş Mao Zedong’un ölüm yıl dönümüdür. Bu tarihsel bağlamı akılda tutarak, bugün Yoldaş Mao’nun sözlerini tekrar tekrar vurgulamak gerekir: “Marksizm birçok ilkeyi içerir, fakat son tahlilde bunların hepsi tek bir cümleye indirgenebilir: İsyan etmek doğrudur.”