İstanbul Silivri’de Öz İplik-İş Sendikası’nın öncülüğünde Yelkenci Tekstil işçileri, fabrikaya sendikayı sokarak haklarını korumak için sendikaya üye oldular. Yelkenci Tekstil patronu ise üç işçiyi, sendikaya üye oldukları ve mesai arkadaşlarına üye olmaları için çağrıda bulunmaları gerekçesiyle işten çıkardı. Fabrikanın önünde direniş çadırı kuran işçiler, 42 gündür hakları için mücadele etmeye devam ediyor.
Kılavuz olarak direnen Yelkenci Tekstil işçilerini ziyaret ettik ve işten çıkarılan işçilerden İlknur Büyükata, Ömer Altun ve sendika yetkilisi Tolga Ergül ile iş yerindeki hak gasplarını ve direnişin detaylarını konuştuk.
İşçiler, çocuklarının fabrikada tekstil makinelerinin arasında büyüdüğünü söylerken direnişi kararlılıkla sürdürüyor, çalışmaya devam eden arkadaşlarına da çağrıda bulunuyorlar: “Hiçbir işçinin sendikal hakkı gasp edilemez. Bu, sizin anayasal hakkınızdır!”

“İçeride çalışan sendika üyesi arkadaşlarımız var ve sayımız gittikçe artıyor.”
Öncelikle neden işten çıkarıldığınızla başlayalım isterseniz. İşten atılma sürecinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ömer: Kod 22 ile attılar beni ama doğrusu, sendikaya üye olduğum ve arkadaşlarımı da üyeliğe çağırdığım için attılar. Sendika geldikten iki gün sonra, üye olduğunu tahmin ettikleri, öne çıkan isimleri attılar.
İlknur: Ben Kod 49’dan atıldım, işi yavaşlatma sebebiyle. Ancak, sendika örgütlenmeye başlayınca ilk öne çıkan bendim. Mola saatlerinde açıktan konuştum arkadaşlarımla. Göze batınca bir bahane uydurup attılar. Yine de örgütlenmeyi kıramadılar, bizim direnişimizle birlikte çok sayıda arkadaşımız sendikalı oldu. İçeride çalışan sendika üyesi arkadaşlarımız var ve sayımız gittikçe artıyor.
Onları neden işten çıkaramadılar sizce?
İlknur: Bu direniş çadırını daha kalabalık hâle getirmek istemediler hâliyle. Burada sayımız arttıkça ve içeride çalışmalar durdukça patronun zararına ilerleyecek süreç olacaktı. Yine de sendikaya üyelikleri durduramayacaklarına eminim, yüzde elliyi geçince de patron mecbur oturacak masaya. Tüm hak ihlallerini bu sefer sendika karşısında savunsun savunabiliyorsa!
“Akşam biz çalışırken, fabrika içinde, tehlikeli makineler arasında çocuklar yerlerde resimler çizerek bizi bekliyordu.”
Çalışırken en çok şikâyetçi olduğunuz durum nedir? Sizi sendikalı olmaya iten sebep neydi?
İlknur: Çok fazla mobbing yaşıyorduk, maaşlarımızın bir kısmı hep elden veriliyordu, zorunlu mesai vardı ve kadınlar için özellikle aşırı baskı vardı. Şikâyetlerimizi duydukları gibi bize kapıyı gösteriyorlardı. Tuvalete çıktığımızda arkamızdan birini gönderip giden arkadaşımızı getirtiyorlardı, “gelin işinizin başına” diye çağırıyorlardı. Tonla hak gaspı vardı anlayacağınız.
Mesela içerideki yıllık izni 90 günü aşanlar var. Burada yıllık izin diye bir şey yok. Kimse bu hakkını soramaz, izne çıkamaz oldu. Hiçbir hakkımızı hakkıyla alamaz olduk. Engelli çalışanlar için çalışan tek asansörü de kapattılar. İnsanlar sakat bacaklarıyla kat inip çıkıyordu.
Ancak en büyük sıkıntıyı belki de henüz okul çağına girmemiş çocuklarımız çekiyordur ve tabii anneleri olarak bizler. Burada çoğunlukla kadınlar çalışıyor. Çoğunun çocukları var. Daracık bir kreşte bakılıyor çocuklarımız. Sıkış tepiş servislerde, kucağımızda getirip götürüyorduk; çocukları insan olarak bile görmüyorlardı. Biz akşam mesaiye kalıyorduk ama çocuklarımızın kreş hakkı 8:00-18:00 saatleri arasında vardı yalnızca. Akşam biz çalışırken, fabrika içinde, tehlikeli makineler arasında çocuklar yerlerde resimler çizerek bizi bekliyordu. Şimdi patron, müdürler kendi çocuklarına reva görür mü bunu? Hiç sanmıyorum! Biz işçilerin çocukları ya sıkış tepiş kreşlerde, tekstil makinelerinin arasında büyüyor ya da benim kızım gibi direniş çadırlarında. Zenginlerin, patronların çocukları ise en iyi okullarda, sıcacık evlerinde büyüyorlar. Ben hakkımı helal etmiyorum.
Ömer: Yemekler çok kötü çıkıyordu. İçinden her şey çıkıyordu: Kıl, tüy, cam parçası… Hayvanlara bile vermedikleri yemekleri bize öğün diye veriyorlardı. İl sağlık müdürlüğünden gelen de oluyordu ama bir şekilde konunun üstü kapanıyordu ve bu sebeple hiçbir değişiklik olmadı. Çoğu kez şikâyet ettik. Müdürlere de patrona da hatta patronun çocuklarına bile şikâyet ettik ama anlaştıkları yemek şirketini muhtemelen ucuz olduğu için bırakmak istemediler.
Elden para veriliyordu mesela. Mesai saatlerini aşınca o aştığımız sürenin parasını elden veriyorlardı, vergisini vermiyorlardı yani. Herkese ay sonunda zarfların içinde, bazen geç bazen eksik veriyorlardı parayı. Çoğu zaman bizimle mesai günlerimiz üzerinden pazarlık yapıp çalıştığımız hâlde, “Çalışmadın o kadar” diyerek ücretlerimizi eksik veriyorlardı. Resmî bir şey olmayınca da kimse sesini çıkaramıyordu. Yaşça büyük çok çalışan var mesela, onların durumu daha da vahim! Kiminin bir ayda yalnızca dört gün primi ödeniyor, maaşlarının çoğunu ise elden alıyorlar. Bütün çalışanlar ileride başıma bir şey gelirse diye o zarfları biriktiriyor evinde.
Yakın zamanda iş yerinde hiç iş kazası oldu mu?
Ömer: Oldu. Bir arkadaşımız vardı, henüz bir yıllık çalışandı ve işi bilmediği hâlde onu zorla hızar makinesinde çalıştırdılar, testereli bir makine… Yusuf orada elini yaraladı, doku kaybı yaşadı. Bu sebeple de zaten günlerce çalışamadı.
İçeride çalışmaya devam eden arkadaşlarınıza bir çağrınız olur mu?
İlknur: İçeride çalışmaya devam eden, sendikaya üye olmuş ya da henüz olmamış çok sayıda arkadaşımın desteğini alıyorum. Sendikanın yetki almasıyla ne olacağını bilmeyen, merak eden arkadaşlarımın da gelip bize bunu sormasını ya da araştırıp öğrenmesini istiyorum. Emin olsunlar ki hiçbir soruları cevapsız kalmayacak!
Bizim taleplerimizin, tamamı içeride çalışan ve baskıya uğrayan tüm arkadaşlarımızın da talebi. Biz onlar için de buradayız, onları da desteğe çağırıyoruz.
Ömer: Sendika hep bizim yanımızda oldu. Arkadaşlarımız da üye olacakları zaman artık patrona karşı yalnız kalmayacaklarını bilsinler. Hakkımızı alana kadar biz buradayız, bizimle birlikte sendika da burada. Herkes hakkı olanı alıp insanca çalışma koşullarına sahip olmalı. Sendikaya üye olup, bu haklarımız için yürüttüğümüz direnişimize destek olsunlar.
“Hiçbir işçinin sendikal hakkı gasp edilemez, bu sizin anayasal hakkınızdır!”
Sendika yetkilisi olarak başlattığınız ve yürütücüsü olduğunuz bu direniş için siz ne dersiniz?
Tolga: Biz, ilk günlerden bu yana işten çıkarılan arkadaşlarımızın yanlarındayız. Direniş çadırımızı kurduk, avukatlarımız süreci takip ediyor ve sayımızın tamamlanması hâlinde yetkimizi alıp işçi arkadaşların hakları için resmî görüşmelere başlayacağız. Henüz üye olmamış Yelkenci Tekstil çalışanı arkadaşlarımıza çağrımız çok açıktır: Hiçbir işçinin sendikal hakkı gasp edilemez, bu sizin anayasal hakkınızdır!
Sayımız tamamlanıp yetki aldığımız takdirde işçi arkadaşlarımız adına toplu iş sözleşmesi yapmak istiyoruz. İkramiye, erzak, bayram parası, yakacak parası, banka promosyonu gibi haklara sahip olmalarını sağlamak istiyoruz. Aynı şekilde, mobbinge ve karşı karşıya kaldıkları hak gasplarına karşı tek başlarına mücadele etmek yerine sendika olarak bu hakların peşine düşebilmek istiyoruz.
İçeride çalışan arkadaşlarımız sendikalı olmaktan çekinmemelidir. Arkadaşlarımız e-Devlet üzerinden, kimseye bilgi vermek zorunda kalmadan sendikaya üye olabilirler. Patron başta olmak üzere hiç kimse, bir başkasının e-Devlet’teki sendika üyelik bilgisine erişemez, zorla e-Devlet şifrelerini alamaz. Bununla ilgili şikâyetler gelmesi hâlinde avukatlarımız derhal hukuki süreç başlatacaktır ve bu suçu ifşa edecektir. İşten çıkarılan üyelerimizin her şekilde yanındayız.










