Kadın emeği, tekstil atölyesinde çalışan kadınlar

Kadın emeği: Kapitalizmin güvencesizliği ve çıkış yolları

Kapitalizm, temel işleyişi gereği emek gücünü bir meta hâline getirerek emek sömürüsüne dayalı bir sistem oluşturur. Ancak bu sömürü, yalnızca sınıfsal düzeyde kalmaz; kadınların toplumsal ve ekonomik hayattaki ikincil konumunu pekiştirerek cinsiyet eşitsizliklerini de derinleştirir. Kadın emeği, hem üretim hem de toplumsal yeniden üretim süreçlerinin sürdürülebilirliği açısından kritik bir rol oynar. Bu süreçte, kadın emeğinin güvencesizliği, kapitalist sistemin yapısal çelişkilerinden biri olarak karşımıza çıkar.

Kapitalizm kadın emeğini nasıl sömürüyor?

Kapitalizmde kadın emeği, iki temel düzeyde sömürülür: Üretim süreçlerinde ucuz iş gücü olarak kullanılırken, toplumsal yeniden üretim süreçlerinde ücretsiz emek gücü olarak tüketilir. Bu iki düzeydeki sömürü, birbirini tamamlayan bir mekanizma olarak işler. Kadınlar, iş gücü piyasasında düşük ücretler karşılığında yoğun şekilde çalıştırılırken, ev içindeki görünmez emekleriyle de emek gücünün yeniden üretimini sağlayarak iş gücünün devamlılığını garanti altına alırlar. Kapitalist sistem, ev içi emeği ekonomik açıdan görünmez kılar ve kadınlara “doğal bir görev” olarak yükler. Bu mekanizma, hem patriyarkal toplumsal normların hem de kapitalist üretim ilişkilerinin birleşimiyle sistematik olarak yeniden üretilir.

Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı eserinde, özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte kadının ezilmişliğinin kurumsallaştığını ve bu ezilmişliğin, sınıflı toplumların devamı için merkezî bir rol oynadığını belirtir. Engels’e göre, özel mülkiyetin gelişimi, kadının üretim sürecinden koparılmasına ve ev içi alana hapsedilmesine neden olmuştur. Kapitalizm ise bu tarihsel süreci kendi lehine yeniden yapılandırarak, kadının emeğini hem evde hem de iş yerinde sömürülmeye açık hâle getirmiştir.

Günümüzde bu mekanizma, neoliberal politikalarla daha da derinleşmiştir. Esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşması ve güvencesiz istihdam modelleri, kadın emeğinin sömürüsünü, küresel ölçekte derinleştirmiştir. Özellikle Küresel Güney’de kadınlar; tekstil fabrikaları, tarım işçiliği ve ev eksenli üretim gibi alanlarda düşük ücretlerle, uzun saatler boyunca ve çoğunlukla sigortasız olarak çalıştırılmaktadır. Aynı zamanda, kadının üzerine yüklenen ev içindeki bakım emeği yükü, sosyal devlet politikalarının zayıflatılmasıyla artmış; bu durum, kadınları çifte bir sömürü mekanizmasının içine hapsetmiştir.

Kapitalizmin bu yapısı, kadın emeğini ekonomik ve toplumsal olarak değersizleştirmenin ötesine geçerek, kadını ekonomik bağımsızlıktan da yoksun bırakır. Kadınların ekonomik özgürlüklerini elde etmeleri ve toplumsal eşitliğe ulaşmaları, yalnızca ev içi emeğin görünür olmasıyla değil, bu emeğin toplumsallaştırılmasıyla mümkün olabilir. Engels’in kuramında vurguladığı gibi, özel mülkiyetin ve sınıfsal sömürünün ortadan kaldırılması, kadınların özgürleşmesinin temel koşullarından biridir. Ancak bu özgürleşme, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dönüşümle gerçekleşebilir.

Ev içi emek ve toplumsal yeniden üretim

Sosyalist kadınlar, geçmişten bugüne, ev içi emeğin kapitalizmin devamlılığındaki merkezî rolünü vurgular. Örneğin, Silvia Federici’nin de çalışmalarında belirttiği gibi ev içi emek, emek gücünün yeniden üretimini sağladığı için kapitalizmin görünmez ama vazgeçilmez bir parçasıdır. Çocukların bakımı, işçinin dinlenmesi ve ertesi gün çalışmak için hazır hâle getirilmesi, kapitalist sistemin maliyetlerini düşürürken kadınların emeğini değersizleştirir. Bu görünmez emek olmadan kapitalist üretimin sürekliliğinin sağlanması mümkün değildir. Ancak bu emek, ekonomik hesaplamaların dışında bırakılarak sömürünün bir parçası hâline gelir. Sosyalistler, bu emeği görünür kılmayı ve toplumsallaştırmayı savunur. Bakım emeği gibi işlerin toplumsal düzeyde organize edilmesi, kadınların özel alana hapsedilmesini ortadan kaldırarak daha eşitlikçi bir üretim ve yeniden üretim modeli yaratabilir.

Kadınların güvencesizliği: Neoliberal dönem

Günümüz kapitalizminde, özellikle neoliberal politikalar, kadın emeğini daha da güvencesiz hâle getirmiştir. Neoliberal dönemin “esneklik” politikaları; iş gücünün taşeronlaşması, yarı zamanlı işler ve kayıt dışı çalışma gibi biçimlerin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Kadınlar, bu tür işlerde daha fazla yoğunlaşmakta, düşük ücretlerle, sosyal güvencelerden yoksun bir şekilde çalıştırılmaktadır.

Küresel tedarik zincirlerinde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı tekstil sektörü, kapitalist sömürünün çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Özellikle Bangladeş gibi ülkelerde kadın işçiler, düşük ücretler ve uzun çalışma saatleriyle, çoğunlukla sosyal güvencelerden yoksun bir şekilde çalıştırılıyor. 2013 yılında Bangladeş’te yaşanan Rana Plaza katliamı, bu sektördeki sömürü düzeninin vahametini gözler önüne sermiştir. Siparişlerin teslim tarihine yetişmesi uğruna, binadan gelen yapısal çökme uyarıları görmezden gelinmiş ve binanın çökmesi sonucu bin 134 işçi hayatını kaybetmiştir. Bu trajedi, moda endüstrisinin “ölüm belki ertelenebilir ama sipariş teslim tarihi asla” anlayışıyla hareket ettiğini ortaya koymuştur. Çalışanlarının büyük bir kısmı kadınlardan oluşan tekstil sektörü, işçileri yalnızca ucuz iş gücü olarak gören sistemin acımasızlığını simgeler niteliktedir.

Sosyalist bir yaklaşım, kadınların iş güvencesizliğini aşmanın ancak üretim araçlarının kolektif kontrolü ile mümkün olduğunu savunur. Bu sistemde, emeğin örgütlenmesi toplumsal ihtiyaçlara göre yapılacak, kadınlar yalnızca ucuz iş gücü olarak görülmekten kurtulacaktır.

Çıkış yolları: Mücadele ve dönüşüm

Kapitalizmin kadın emeği üzerindeki sömürüsünü aşmanın yolları, yalnızca bu düzeni eleştirmekle sınırlı kalamaz; onu dönüştürmeye yönelik somut adımlar atmak zorundayız. Kadın mücadelesi ve sosyalist hareket, kapitalizmin dayattığı sınırları kabul etmek yerine, hem bugünden kazanımlar elde etmek hem de sömürüsüz bir toplum için mücadele etmekle yükümlüdür. Kapitalist sistemde kazanılması için çabaladığımız haklar, sosyalist bir toplumda zaten hayata geçirilecek olan dönüşümlerin bir parçasıdır.

Ev İçi Emeğin Toplumsallaştırılması

Kadınların üzerindeki bakım emeği yükünün hafifletilmesi, sadece bir talep değil, aynı zamanda daha adil bir düzenin inşası için bir zorunluluktur. Kreşler, yaşlı bakım evleri ve benzeri sosyal hizmetlerin kamu tarafından sağlanması, kadınların hayatını kolaylaştıracak ilk adımlardan biridir. Kadınların yalnızca evde, emek gücünün yeniden üretimini sağlayan kişiler olarak görülmesi, geçmişin kalıntılarından biridir. Bunu aşmak için kolektif çözümler üretmeliyiz.

Üretim araçlarının kolektifleşmesi

Kadınların ekonomik bağımsızlığını sağlaması için üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi ve üretimin toplum yararına örgütlenmesi gereklidir. Bugün, iş güvencesi ve eşit ücret gibi haklar için mücadele ediyoruz ama biliyoruz ki bu mücadele, gerçek bir çözüme ancak özel mülkiyetin ve sermaye düzeninin sınırlarını aşarak ulaşabilir. Üretim araçlarının kolektif mülkiyeti, kadınların ekonomik bağımsızlığı için sağlam bir zemin yaratacaktır.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten planlı ekonomi

Kapitalist sistemin kâr odaklı yapısına karşı, toplumsal ihtiyaçları temel alan bir ekonomik planlamanın gerekliliğini savunuyoruz. Kadınların istihdam koşulları ve iş hayatındaki konumları, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten politikalar çerçevesinde yeniden düzenlenmeli. Bu dönüşümün kadınların ekonomik bağımsızlığını güçlendireceğini ve iş hayatındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırabileceğini düşünüyoruz.

Kadınların örgütlenmesi

Kadınların iş yerlerinde ve toplumsal alanda, sendikalarda ve sendika dışı kolektif yapılarda örgütlenerek mücadelelerini büyütmesi, sadece bugünün değil, geleceğin de belirleyici unsurlarından biri. Kadın mücadelesinin, devrimci mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Sosyalist hareketin de kadınların özgün taleplerini göz ardı etmeden bu mücadeleye güç katması kritik bir öneme sahip. Çünkü bu mücadeleler, yalnızca bugünkü sömürüye karşı durmakla kalmaz, aynı zamanda gelecekte kuracağımız adil bir toplumun da temellerini atar.

Kapitalizm, kadın emeğini tarih boyunca sömürmüş ve neoliberal politikalarla bu sömürüyü derinleştirmiştir. Ancak bu düzen alternatifsiz değil! Kadınların hem üretim süreçlerinde hem de yeniden üretim alanında özgürleşmesi, toplumsal eşitsizlikleri aşacak bir dönüşümün başlangıç noktasıdır. Mücadelemiz, sadece bu talepleri hayata geçirmek için değil, emeğin toplumun ihtiyaçları doğrultusunda örgütlendiği, dayanışmanın esas olduğu yeni bir toplumu inşa etmek içindir. Bunun mümkün olduğunu biliyor ve bunun için mücadele etmeye devam ediyoruz!


Kaynaklar

Engels, Friedrich. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. Çeviren: Erkin Özalp. Yordam Yayınları, 2020.

Federici, Silvia. Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim. Çeviren: Öznur Karakaş. Otonom Yayıncılık, 2012.

Total
0
Shares
Önceki makale

Komünistlerin kurucu metni: Komünist Manifesto

Sonraki makale
Çocuk işçiliği kader mi?

Çocuk işçiliği kader mi?

İlgili Gönderiler