2025 yılı, Türkiye’de “Aile Yılı” olarak belirlendi. Biz kadınlar, Aile Yılı ile kastedilenin ne olduğunu anlamıyor değiliz. Bu yıl yine geleneksel aile kutsanacak, kadınlara aile içindeki rolleri “hatırlatılacak.” Zaten ne zaman ki “aile” ön plana çıkartılır, o zaman kadın görmezden gelinir. Bu kutsal denen aile, kadının yaşamı pahasına özneleştirilip kutsanır zaten.
Aile Yılı’nın tanıtım programı da geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın katılımı ve konuşmasıyla yapıldı. Aslında AKP yönetiminde geçen önceki yıllarımızın da birer “Aile Yılı” olmadığını söylemek çok güç. Önemli bir dönüm noktası olarak, 2011 senesinde Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın almasını sayabiliriz. Bu değişim bizlere, hükümetin kadını, ailenin dışında olduğu sürece görmezden geldiğini ve ancak ailenin selameti için kadınları da ilgilendiren, ama kadından evvel aileyi önceleyen politikalar üreteceğini gösterdi. Sonrasında da uygulamalar buna paralel ilerledi. Bu tarihten önce Erdoğan’ın sarf etmiş olduğu “En az 3 çocuk” sloganı, kadına dair bir bakanlığın sadece aileyi kapsar şekilde düzenlenmesiyle somutlaşmış oldu.
Kadınlar, “üç çocuk” söyleminde de görüleceği gibi, sadece nüfus artırma politikalarının tamamlayıcı parçaları hâline geldiler. Bu benzersiz bir durum değil elbette! Patriyarkal kapitalist devletin kıskancında kadın, yıllardır, coğrafya fark etmeksizin, ancak iktidarların nüfusu kontrol etme arzusuna konu edildi. Benzer yöntemleri 1930’larda Kemalist iktidarın nüfus politikalarıyla izlediğini de görebiliyoruz. Nüfusu artırmak amacıyla altı çocuklu annelere madalya ve nakit para ödülü verilmesi1, kadının toplumsal yeniden üretimde oynadığı rolün perçinlenmesi amacıyla, “ideal kadına ait tanımları pekiştirmek için ‘ev kraliçeleri müsabakası’ gibi adlar taşıyan yarışmalar[ın]”2 düzenlenmesi gibi uygulamalar da bizlere bunu gösteriyor. Bu durum, farklı ideolojik soslara bezense de devletin patriyarkal kodlarının asla değişmediğini gözler önüne seriyor.
Güvencesiz çalışma ile eve hapsolma kıskacında kadın
2024 senesinin sonunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kurulu kuruldu. Aile Enstitüsü’nün amacı, “Aile yapısının ve değerlerinin korunması, güçlendirilmesi” olarak tanımlandı3. Nüfus Politikaları Kurulu da benzer bir amaca hizmet ediyor. Demografik yapıdaki gelişmeleri izlemek ve değerlendirmekle görevli bu kurul, doğurganlık hızını artırmayı hedefliyor.4
Birçok gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye’de de doğum oranları düşme eğiliminde. İş gücü ihtiyacını karşılayabilmek adına tehlikeli bir tablo oluşturan bu düşük doğum oranlarıyla ilgili olarak AKP hükümeti, çözümü kadınların görünmeyen emeği üzerinde serpilen aile kurumuna içkin problemleri ortadan kaldıracak politikalar geliştirmekte değil, kadını gerisin geri hane içerisine kapatmakta buldu.
Bu gidişatın önüne geçmek için bir formül arayışında olan hükümetin ne planladığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın açıklamasıyla netlik kazandı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, 2023 senesinin sonunda, “Kadınların ev ve iş hayatı arasında bir tercih yapmak durumunda kalmaması için esnek ve uzaktan çalışma modeli, hibrit çalışma modeli ve mahalle tipi kreşler üzerinde çalışıyoruz.” şeklinde bir açıklama yaptı.5
AKP’nin bu uygulaması, kapitalizmin kadın iş gücüyle ilgili içine düştüğü ikilemi de çözmekte bir araç gibi görünüyor. Kapitalizmde kadın, yeri geldiğinde hem geleneksel rolünün gerektirdiği şekliyle hane içinde yeniden üretici rolü üstlenmekle görevli, hem de hanede tek kişinin çalışmasıyla geçinmenin mümkün olmadığı bu sistemde, iş gücünün daha esnek ve daha düşük ücretle çalıştırılabilecek payı olarak piyasaya dahil olmalı. AKP’nin getirmek istediği evden ve esnek çalışma modeli, kadını hem hane içinde hem de piyasada tutuyor, iki boyutlu olarak sömürülebileceği ve bunların görünmez kalacağı bir düzen yaratıyor.
Peki bu bizleri hangi yönlerden geri götürecek? Uzaktan çalışma modeli, kadınları sosyal hayattan tamamen izole edecek bir uygulama. Kadının görünmeyen emeği üzerine inşa edilen ailenin dört duvarına kadını sıkıştıracak olan bu uygulama, uzaktan ve esnek işinin yanı sıra, bakım emeğinin tek sorumlusunun kadın olduğunu da tasdikleyecek. Burada kadınların kamusal alana çıkmasıyla, başka kadınlarla toplumsallaşmasıyla, ekonomik özgürlüğünü eline almasıyla kazandığı birçok kazanım, kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Toplumu şekillendirmek için kullanılan “aile ideolojisi”
Erdoğan’ın konuşmasında da dediği gibi, bir bakıma, “Aile küçük bir toplumdur, toplum da büyük bir ailedir.” AKP hükümeti, mevcut düzenin sürekliliğini sağlayan en etkili birim olan aileyi, kendi ideolojik programına destek olacak şekilde biçimlendirmek için elinden geleni yapıyor. Bunlardan birini, Aile Yılı’na özel açıklanan yardımları almak için karşılanması gereken şartlar arasında bulmak mümkün. Bu şart; evlenmeden önce Aile Bakanlığı’ndan danışmanlık ve eğitim alınacağının taahhütü.6
Sosyal medyada, gençlerin özellikle evlilikle ilgili düşüncelerinin önceki kuşaklara göre daha “mufazakârlaştığı”, daha geriye düştüğü uzun zamandır gözlemlenen bir konu. 23 yıllık AKP gericiliğinde büyüyen bu insanların evliliği ve aileyi bu denli kutsaması da aslında pek şaşılacak şey değil. Ancak AKP hükümetine bu da yeterli gelmemiş olacak ki aileye dair vereceği eğitimi, yapacağı yardıma şart koşuyor. Hükümet, maddi yardıma muhtaç hâle getirdiği halkın umutsuzluğundan, propaganda amacıyla kullanacağı bir alan devşiriyor. Yine bu yardımı almanın bir başka koşulu olan “son aya ait gelirleri toplamının asgari ücretin 2,3 katından fazla olmamak”7 şartı da bu propagandanın kitlesinin yüksek oranda emekçi aileler olacağını gözler önüne seriyor.
Bu da aslında, sağın sıklıkla başvurduğu bir yöntem. Sağ için, aileyi kontrol etmek ve biçimlendirmek, geniş bir toplumsal kontrolü sağlar. Sağ, ideolojik propagandasını yapmayı ve iktidarını pekiştirmeyi amaçlarken aileyi kullanıp patriyarkal yapıları ve toplumsal cinsiyet rollerini derinleştirir. Sağın geleneksel aileye yaptığı her vurgu, kadının toplumsal rolünün “annelik” olduğunun altını çizer. Bunu, AKP’nin annelikle ilgili söylemlerinde de görebiliyoruz. Öyle ya, daha birkaç sene önce Erdoğan, ironik bir biçimde de Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) binası açılışında, “Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun, eksiktir, yarımdır.” diye bir açıklama yapmıştı.8
AKP’nin aileyi vurgulayarak karşısına aldığı tek grup kadınlar değil. Aynı şekilde LGBTİ+ bireyleri de aile namına karşısına alıyor. Erdoğan, Aile Yılı Tanıtım Programı’ndaki konuşmasında9 da gördüğümüz gibi, LGBTİ+ bireylere asılsız iddialarla saldırıyor ve hatta bu insanlar ile siyonizmi ilişkilendirdiği demagojik söylemlerle nefret oklarını onların üstlerine yönlendiriyor. “Aileyi koruma” kisvesi altında, AKP, hem ideolojik aparatı geleneksel aileyi hem de kapitalizmin iş gücü ihtiyacını savunuyor, bunu yaparken de “geleneksel aile” tanımının içerisinde olmadıkları için de LGBTİ+ bireylerin yaşama hakkının karşısına kendi kutsal ailesini koyuyor. Hep bir ağızdan “küresel cinsiyetsizleştirme saldırısı” ismini koydukları hayali bir düşmanla olan savaşlarında LGBTİ+ bireylerin yaşam hakkını gasp ederken, aile kurumunun aksayan yönlerine hiç işaret etmeden nefret örgütlüyorlar.
Yine konuşmasında boşanma oranının artışından dem vuran Erdoğan’ın bu konuşması, boşanma hakkını da hedef hâline getiriyor. Kadınlar için boşanma hakkı çok önemli bir hak. Aile, kadınlar için oldukça tehlikeli olabildiğini defaatle kanıtlamış bir kurum. Zaten hâlihazırda ya eve kapatılan ya da esnek ve güvencesiz işlerde çalışan ve ekonomik özgürlüğüne sahip olmamasının verdiği endişeyle sistem tarafından kendisini sömüren aileyi terk edemez kılınan birçok kadın varken, şimdi kadınlar, devlet politikasıyla eve kapatılmak isteniyor. Buna uygun olarak, sahip oldukları boşanma hakkı da adeta devlet eliyle damgalanıyor. Bu durum, kadının özgürlüğünü ve kendi hayatına dair karar alma hakkını zedelerken toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de pekiştiriyor.
İşçi ordusu yoksul çocuklarla büyütülmek isteniyor
Kadınların, çocuklarına bir gelecek veremeyeceklerini bildikleri şu ortamda çocuk sahibi olmamayı tercih etmeleri pek tabii normal bir durum. Günümüz Türkiye’si çocuk yetiştirmek için elverişli değil. Binlerce çocuk yaşayabilmek için çalışmak zorundayken, çocuklar artık MESEM gibi uygulamalar aracılığıyla yasal olarak iş gücüne katılıp asgari ücret bile verilmeksizin devlet eliyle ve izniyle çalıştırılabiliyorken, çocukların refaha ereceği bir gelecek için bir politika üretmek yerine tek yapılan, iki yıl sonra geri istenecek bir borç vermek ve çocuk başına birkaç bin lirayı geçmeyen bir hesap yapmak.10 Sağlık, eğitim gibi anayasal haklarına ulaşamayan binlerce çocuğun yaşadığı bir ülkede bu politikalarla yaratılacak olan, sadece güvencesiz bir işçiler ordusu.
Yapılan maddi yardımlar, kadınların aile içinde şiddete uğradığı gerçeğini değiştirmeyecek; sosyal devletin gerektirdiği gibi hizmetler sunmak yerine para yardımı yapılan bir ülkede çocuk yetiştirmenin ne kadar pahalı olduğu ve olmaya devam edeceği gerçeği var olmaya devam edecek; ayrıca kadının toplumsal yeniden üretici rolünü görünür de kılmayacak. Bunlar, bir kesim tarafından günü kurtarmak için ardı arkası düşünülmeden ileri sürülen politikalar olarak düşünülse de AKP ile geçirdiğimiz yıllar, bize bunun böyle olmadığını söylüyor.
Bu düpedüz, Türkiye kapitalizminin içine düştüğü krizin faturasının kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+‘lara kesilmesidir. Gerçek bir çözüm, bu yenilgiyi işaret eden sistemsel bir değişiklikte ısrar etmekten geçer. Çare, günü kurtaracak politikalarda değil, ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumun inşasında bulunabilir.
- Serpil Çakır, Erkek Kulübünde Siyaset, İstanbul, Sel Yayınları, 2019, s.122. ↩︎
- A. g. e., s.123. ↩︎
- Resmî Gazete, “Aile Enstitüsü Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, (Çevrimiçi), 25 Aralık 2024. ↩︎
- Resmî Gazete, “Nüfus Politikaları Kurulu Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, (Çevrimiçi), 25 Aralık 2024. ↩︎
- Ayşe Yıldız, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş: Kadınlara esnek ve uzaktan çalışma modeli üzerinde çalışıyoruz”, (Çevrimiçi), 21 Kasım 2023. ↩︎
- İletişim Başkanlığı, (Çevrimiçi), 15 Ocak 2025. ↩︎
- A. g. e. ↩︎
- “Erdoğan: Anneliği reddeden kadıni eksiktir, yarımdır”, (Çevrimiçi), 5 Haziran 2016. ↩︎
- “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Göktaş, Aile Yılı Tanıtım Programı’na katıldı”, (Çevrimiçi), 13 Ocak 2025. ↩︎
- A. g. e. ↩︎